H. Yücel Koç
Çukur
Dyson Lin kendinin geliştirdiğini söylediği bir teknikle deprem tahminleri yapan bir Tayvanlı. Tahminlerini, çok bilinen sosyal medyalar üzerinden duyuruyor. Yaşadığımız son acı depremle birlikte ülkemizde gündem olmayı başardı. Halkımız Dyson Lin’e öyle duygular yaşattı ki, Dyson Lin, üç beş gün içinde yaşadıklarını anlamlandıramadı. Dyson Lin’i keşfettiğimiz ilk gün, hayatının geri dönülmez bir yola girdiğini ve dünyanın en meşhur, en mutlu insanlarından birisi olacağını düşündüğüne eminim. O gün sosyal medyalarda yayınladığı görüşlerine baktığınızda hiç abartmadığımı göreceksiniz. İlk mutluluk hislerini açığa vurmaya başladığında “eyvah” dedim. Öncelikle bizi hiç tanımadığı belli ve hayata ilişkin referansları bize o kadar uzak ki. Dyson Lin almak isteyene, emek verdiği ve doğru olduğuna inandığı bilgiler veriyor. Bu bilgileri alan insanların da kendisine saygı duyacaklarını ve hayatlarıyla ilgili önlemler alacaklarını düşünüyor. Ama ilginç olan ve anlamlandıramadığı, böyle bir iş için ilk gün aldığı inanılmaz olumlu tepkiler. O gün hasta olan Dyson Lin’e hasta çorbası tarifi bile verdik. Türkiye’ye davet ettik. Böylesi muhteşem bir ilgi karşısında hangi canlı dengesini yitirmez? O da yitirdi. O da bize bulabildiği tüm ifadelerle teşekkürlerini iletti. Ama bildiği hiçbir teşekkür yönteminin bizim için yetmediğinin üzüntüsünü de yaşadığını belirtti. Bu tahminleri nasıl yaptığını, istersek bizlerin de nasıl yapabileceğimizi anlattı.
Hemen ertesi gün bizim için olağan, ama yine onun için anlamlandırılamayacak ikinci bölüm başladı. Bir gün önce kahraman ilan edilen Dyson Lin, ertesi gün şarlatan, üçkâğıtçı, sahte kahin ilan edildi. Yazmak istemediğim onlarca hakaretle olanca hızıyla yüzleşti. Bu durum da maalesef anlamlandırabileceği bir durum değildi. Şoktan az da olsa kurtulunca, “Tahminlerimi değerli bulmuyorsanız beni takip etmeyi bırakabilirsiniz” dedi. Sonra “Ama bana saygı göstermelisiniz” dedi. “Bizim kültürümüzde böyle bir yaklaşım yok” dedi. “Bana hakaret ediyorsunuz, anlamıyorum” dedi. Bunu duyan misafirperver halkımızın sosyal medya sever kesimi Dyson Lin’in “Suçlu, güçlü, bir de cevap veriyor” hadsizliğini gördü ve olan oldu. Haddi bildirildi. Bunun üzerine Dyson Lin Türkiye için tahminde bulunmayacağını söyledi. İşte bu sabırları taşıran son damla oldu. Dyson Lin’in sahte hesapları açıldı. Eski filmlerden Dyson Lin’in durumuna uygun videolar türetildi. Bu videolar, görseller, enstrümanlar ve her yörenin argosunu içeren sözlerle desteklendi. Sonraki gün Dyson Lin’in yaşadığı duygu durum bozukluğu herkesin anlayabileceği bir düzeye ulaştı. “Dişe diş savaşalım” dedi. “Sahte hesaplar açmayın ve fotoğraflarımı kullanmayın” dedi, sinir ifadesiyle. “Barışı seviyorum ama savaşta da çok iyiyimdir” dedi. “Hakaret edeni bloklarım” dedi. Ardından gülümseyen ve dalga geçen emojiler kullanmaya başladı. Türkiye ile ilgili tahminler yapmayacağım diyen Dyson Lin, tahminlerini artırarak yayınlamaya devam ediyor. Dyson Lin, artık o eski Dyson Lin değil. Kendisi ne kadar bunun farkında bilmiyorum ama eminim ilerleyen günlerde yaşadıklarıyla birçok tez çalışmasına konu olacaktır.
Yine deprem sonrası sosyal medyadan geçmiş olsun dileklerini iletmeyen komedyen Cem Yılmaz hain ilan edildi. Oysa ki Cem Yılmaz aynı deprem için önemli bir bağışta bulunmuştu. Tepki gösterenler maddi yardımının hiçbir kıymeti olmadığını söylüyor ve inanılmaz hakaretler ediyorlardı. Neden hain ilan edildiğini merak ettim. Daha önce bir çevre eylemine destek vermiş. O eylemde ön planda yer almış. Sosyal medya savaşçıları, çevre için en önde yürüyen birisinin böyle büyük bir depremde geçmiş olsun mesajı yayınlamamasının affedilemeyecek bir suç olduğunu düşünmüşler ve kararlarını vermişlerdi. Hakkında yazılanlardan çıkarılacak sonuç kesinlikle bir linç eylemidir. Cem Yılmaz böylesi bir linç girişimini kendi içinde nasıl bertaraf edebilir ve sağlıklı kalabilir, bilemiyorum. Yüreğine, psikolojisine güvenenin Cem Yılmaz’la ilgili yazıları okumasını öneririm.
İnsan bir başka insana karşı nasıl bu kadar acımasız olabilir? Dyson Lin, Cem Yılmaz ve her gün onlarca insan böylesi bir sorunla nasıl baş edebilir? Bu linçleri izleyen milyonlarca insan nasıl normal kalabilir? Bu kadar gaddar, empati yoksunu olabilmek için neler yaşamış, nelere maruz kalmış olabiliriz? Hangi eğitim anlayışı, nasıl bir sevgi eksikliği bizi bu çukura iten? Bizi doğru biz yapan değerlerimize ne oldu? Bu yaşadıklarımız inançlarımızın, geleneklerimizin neresinde? Bu düştüğümüz çukurdan çıkmanın bir yolu var mıdır?
Kişiliğinizin altını doğru eğitimle dolduramıyorsanız, değer ölçüleriniz evrensel değilse, şişen egolar kendinden başka hiç kimseyi beğenmiyor, sevemiyor. Empatiyi de, sempatiyi de gereksiz buluyor. Ne kadar kötüyse o kadar güçlü olacağına inanıyor. Düştüğü çukuru anlayamıyor. Korkunç kalabalıklarla dolu o çukuru olağan olan sanıyor. Kendi çukurunu evrenin gerçek zemini sanıyor.
Bizi sevgi kurtarır, tüm dünyayı kurtaracağı gibi.
Sevgiye yer açın yüreklerinizde, hiçbir tereddüt göstermeden, hiçbir şarta bağlamadan.
Hemen bugün, şu an. İnanın yarın, ve hatta az sonra geç.
Geç Olmadan Sevgiyle Kalın.