Hakan Ömer Gider
Merhaba, hayat hızla geçiyor ve bize de sadece ajandalarımızda tarihleri işaretlemek kalıyor.
Merhaba, hayat hızla geçiyor ve bize de sadece ajandalarımızda tarihleri işaretlemek kalıyor. Bir yerlere doğru koşuyoruz ama bu koşunun sonunda ne kazanıp ne kaybedeceğimizi maalesef bilemiyoruz. Galiba sonunda ne olacağını bilseydik, belki de koşmayı erken de bırakırdık.
Bu son zamanların “kendini arayış” girişinden sonra gelelim bu sayının konusuna, acaba birazdan anlatacaklarım ile bazı meslektaşlarımı üzer miyim? Yoksa tam tabiri ile “ayağıma mı sıkıyorum?” bilemem ama anlatma ihtiyacı duyduğum kesin…
Satışın hala birçok çevreler tarafından bir bilim kabul edilmediği bir coğrafyada yaşıyoruz. Sadece bir takım doğuştan gelen yetenekler ile bazı becerilerin yeteceğine inanan kişilerin yönetiminde milyon TL’lik satışlar yapılıyor.
Mesleğin ne geçmişi ne de geleceği parlak değil. Yeni mezun, hangi branşta üniversite ya da lise bitirmiş olsun, “hiç iş bulamazsam satıcı olurum” diyor. Belli yaşlarda yapılıp, geçilen bir meslek, mutlaka insanların %80’i bu işe hayatlarının bir döneminde “tezgahtar” olarak girmiş, daha sonra “bana göre değil” diyerek vazgeçilmiştir. Aslında mesleğin en yakın rakibi “sanayide çıraklık”tır.
Durum böyle olunca, sevilmeyen, hor görülen, uzak tutulan bu meslekle ilgili ülkemizde gelişme sağlamak şöyle dursun, eğitimcisi olup, bir şeyler anlatmak bile büyük başarı. Bugüne kadar okuduğum yabancı satış kitaplarının girişinde mutlaka mesleğin güzelliklerini anlatan bir bölüm görüyordum. Önceleri pek anlam veremedim. Tıpkı; “körler sağırlar birbirini ağırlar” muhabbeti gibi gelmişti. Ama sonra gördüm ki mesleğin gelişmesi ve imajının düzelmesi için bu tip girişler kitapların başında önemli. Bir de tabii ki; mesleğin zor yanlarından da bahsetmemek olmaz. Mutlaka onlardan da söz etmek gerekiyor.
Aslında bu yazıya tersten başlamak istiyorum. Eğitimlerde neleri anlatamıyoruz. Biraz onlardan konuşmak lazım. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
- Bu mesleğin gelip geçici bir heves değil, tam bir yaşam biçimi olduğunu söyleyip, kariyer planlaması yaparken müdürlüğü hedeflemek yerine daha çok satış yapmayı hedeflemeleri gerektiğini,
- Bu meslek her ne kadar üç kâğıt koksa da dürüstlüğün en önemli kural olduğunu, “başkasına yarar getirmeyecek bir hizmet/ürünün sana da yarar getirmeyeceğini”,
- Bu mesleğin hangi dalı olursa olsun (girişimci, profesyonel, kurumsal, network, vb.) çok çalışmanın asıl olduğu ve daha önce denemiş yolların sorgusuz sualsiz yapılmasının şart olduğu,
- Bu mesleği seçenlerin iş-aile dengesinin mutlaka bozulacağını ve sürekli seyahatler ile hayatın zevkli görünse bile ne kadar zor olacağını,
- Stresten kaynaklı birçok hastalığın çalışma anında ve gelecekte mutlaka kendisini bulacağını, bunların; mide rahatsızlığı, bel ve boyun fıtıkları, tansiyon, kalp gibi sorunların olması,
- Çok istese bile birçok aktiviteye zaman ayıramayacağı, hatta seyahatler nedeniyle belki de yakınlarının cenazelerine bile yetişemeyeceğini,
- Çocukların yetişmesi ve büyümesinde çok fazla faktörünün olamayacağı bu nedenle çocuklarına ve eşine hasret bir hayatı yaşayacağını,
- Ayrıca sürekli hem kendisiyle hem de meslektaşları ile rekabet halinde olacağını bu nedenle sürekli gergin, endişeli bir hayata hazır olmasını…
Yukarıda saydığım şeylerin hiçbiri öğretilemez, ancak yaşayıp anlamak ve deneyimlemek gerekir. Satıcının kafasının rahat, stresten uzak ve mutlu olması gerçekten zor bir durumdur.
Bu mesleği seçerken yukarıda saydıklarımı göz önüne almanızı öneririm.
Peki eğitimlerde biz ne öğretiyoruz? Basit olarak satış eğitimlerini ikiye ayırmak gerekir.
Birincisi; Beceri gerektiren yeteneklerin geliştirilmesi; Dinleme-soru sorma, iletişi-beden dili, ekip olmak, toplantı ve zaman yönetimi zor insan ile başarı, müzakere teknikleri, ikna etmek vb.,
İkincisi; Sürecin öğretilmesi giriş-gelişme-sonuç) yani satış öncesi davranışlar, satış anı davranışları ve satış sonrası davranışları
Tüm bu yukarıda sayılanlar için yardımcı bilimler ve öğretiler de öğretilmeye çalışılıyor. Bunlar;, psikoloji, sosyoloji, felsefe, matematik, atrepoloji, işletmecilik, girişimcilik, mobil reklam, sosyal medya reklamcılığı, inovasyon, yaratıcılık, iktisat bilimi, reklamcılık, halkla ilişkiler, vb.
Peki size bir soru, yukarıda saydığım her iki grupta toplanan beceriler ve süreç için olmazsa olmaz nedir? Tabii ki satıcı bunu zaten biliyoruz. Öğrenmeye istekli ve ihtiyacını hisseden kişi, peki diğerleri nelerdir? Bana bu konuda bilgisini paylaşan kişilere 4S isimli kitabımı pdf formatında paylaşacağım.
Bu arada geçen sayıda benim ile bilgisini paylaşan Sn. Aynur Ayhan’a katılımı için teşekkür ediyorum. Aşağıda yazdıklarını paylaşıyorum. İlave etmek isteyenlerinde e-maillerini bekliyorum.
28 Mayıs Sal 13:24 (13 gün önce)Aynur AYHAN
Hakan Bey,
“Bize Bizden” yazınızı okudum.
Her kriz bir fırsat ise sadece bize demiyorum yaşadığımız coğrafyadakilerle birlikte yaşayabileceklerini, iş yapabileceklerini idrak ettirir ve krizden çıkarız diyorum.
Şu anda herkes kendi konfor alanında ve “ben zarar etmeyeyim de kim ederse etsin” görüşünde. Kimse kârından vaz geçmek istemiyor ama bir gün satacakları yer kalmazsa kendileri de olmayacak farkında değiller. Bu dönem canlı kalma dönemi. Her şeyin bir sonu olduğu gibi bu durum da geçecek ama o zaman rakipler daha güçlü olacak. Paylaşmayı, iyiliği herkes hücrelerinde hissederse, faydayı genel toplum için isterse bu durum çabuk geçer.
Neyse herkesin bildiği cümleler önemli olan icraat. Bence, kişiler ne yapıyor da fark yaratıyor, kimlere dokunarak hayatlar değişiyor, onları yazın ki insanların içindeki umut, inanç kuvvetlensin.
İyi çalışmalar.
Saygılarımızla/Best Regards
Aynur AYHAN
Hep daha iyisi için daha çok çalışmamız dileği ile...
Hakan Ömer GİDER