H. Yücel Koç
Aile Şirketleri ve Çile
Önceki hafta bir aile şirketinin yönetim kurulu toplantısındaydım. 5 kişi ve benim olduğum toplantıda, benim dışımdakilerin hepsi kardeş. Anlayacağınız şirketin ortakları. Aile öyle büyüdü ki, akla zarar. Onlarca çocuk, gelinler, görümceler, eltiler, bacanaklar, kayınlar… Sonra her ortak kardeşin eşi kendi çocuğunun diğerlerinden daha akıllı, daha becerikli, daha yetkin olduğuna kanaat getirdi. Ortaklar da eşlerine can-ı gönülden inanmayı tercih ettiler ve çatışmalar başladı, çatışmalar kavgalara döndü. En büyük ortak, toplantıda eskiden şirketlerini ve ailelerini ne kadar güzel yönettiklerini ve bunu nasıl yaptıklarını da sadece kendisinin bildiğini söyledi. Çözüm, o ne derse, ne emrederse o yapılacak, sorgulama yoluna kesinlikle gidilmeyecek.
Gördünüz mü çözüm yaklaşımını? İşte budur. Sen de, oku-yaz, dirsek çürüt. Bak dikta rejimiyle yönetilen ülkelere, hiç sorun var mı? Mutsuz insan var mı? Bu büyük ortak büyük de meziyetleri olan bir kişilik. Kendi meziyetlerine girersek bu sayfalar yetmez. O nedenle biz sadece muhteşem çocuklarına bakalım. Kendi çocuklarının doğuştan 5 genel müdür gücünde olduğuna %100 inanıyor. Şaka yaptığımı düşünüyorsunuz? Şu yazdıklarımda ne şaka ne de bir kelime abartı var. Örneğin bir çocuğuyla bir generali ziyaret ediyorlar ve general o çocuğun birçok konuda kendisinden daha iyi olduğunu söylüyor. Bu anekdotu büyük bir inançla anlatıyor. Peki bu kadar kıymetli, ultra güçte, insan üstü çocukların var, niye boşta gezdiriyorsun, ayak işleri yaptırıyorsun, bir işin ucundan tutsunlar, diyorsun. Benim ortaklarımın kafası çalışmıyor, benim de çocuklarımın da kıymetini anlayamayacak kadar cahiller diyor. Bunu söyleyen kişi zor yazıyor ve zor okuyor, neredeyse hiç eğitimi yok. Ama en önemli sözü; “Ben kaç tane hayat üniversitesi bitirdim, biliyor musunuz?” Şaka yaptığımı, dramatize ettiğimi ya da abarttığımı düşünüyorsunuz. Kesinlikle hayır, kimseye kızdığım da yok. Acı bir tespite ulaşmaya, ülkeyi karanlığa götüren konulardan birisine değinmeye çalışıyorum. Bu kişi de gerçek, söyledikleri, yaptıkları da. Şirket de ilk 500 şirket içerisinde önemli bir şirket.
Ülkemin değerli aile şirketlerinin değerli patronları,
Yöneticileri,
Çalışanları,
Şapkanızı önünüze koyup düşünün, üstte anlattıklarım sizlere çok mu yabancı? Hiç kendi hayatınızdan örnekler gözünüzde canlanmadı mı? Kral çıplak diye düşündüğünüz hiç olmadı mı?
Aile şirketlerinin içine düştüğü en önemli çıkmazlardan birisi, cehalet ve cehaletin getirdiği patlak ego, kibir, hadsizlik.
Bu ve benzeri insanların son ulaştıkları nokta ise “tanrısallaşma.” Kendisini mehdi, tanrı, yüce varlık, dünyanın en adil insanı gören varlıklara hiç denk gelmediniz mi? Bu elbette ki sadece onların suçu değil. Etraflarında biriktirdikleri “siz her daim haklısınız efendimcilerin” de katkıları büyük. Ne kadar kibar yazdığıma da dikkat etmenizi rica ediyorum. Üst düzey yönetici bu kafada bir patronun arabasının kapısını açmaya koşuyor, tuvalete kadar kendisine eşlik ediyorsa, patron ne yapsın? Kendisini mehdi de zanneder, tanrı da?
Teknoloji o kadar hızlı yol alıyor ki, bu tür patronlar ve onların sahip oldukları şirketleri kurtarabilecek hiçbir güç yok. Teknoloji bir silindir gibi üstlerinden geçecek. 5 genel müdür gücündeki çocukları da topluma asalak bireyler olarak miras kalacaklar.
Aile şirketleri meselesi, memleket meselesi. Bu insanları gördükçe “vay memleketin haline” demekten başka bir şey gelmiyor elinizden.
Gel ey teknoloji, daha hızlı gel. Gel de bitsin bu çile.
H. Yücel KOÇ
İstanbul
29.02.2024