Ankara Plastik Sanayicileri Derneği, KOBİ’lerin Büyüme Sorununa Dikkat Çekiyor
2007 yılında kurulan ve 134 üyeye sahip olan Ankara Plastik Sanayicileri Derneği, faaliyetlerine ara vermeden devam ediyor. Ankara Plastik Sanayiciler Derneği Başkanı Yunus Karakaş dernek çalışmaları hakkında bilgiler verdi.
Dernek faaliyetleriniz ve üyelerinizin üretim kapasiteleri ve yaptıkları ihracat hakkında bilgi verir misiniz?
Yunus Karakaş: Faaliyetlerimiz şunlardır;
-Yurt içi yurt dışı fuarlara üyelerimizle birlikte organizasyon şeklinde katılmak,
-İvedik Organize Başkanlığı ile birlikte Ur-Ge Projesi,
-Hayvan Barınakları için belediyeler ile görüşüldü,
-Sincan Organize Başkanımız Ahmet Kaya ile bizzat ben görüşüp plastikçiler okulunda öğrenci yetiştirmek için söz almıştır,
-Ankara Plastik Sanayi Derneğimizi tüm Ankara’daki plastikçilerimize açtık,
-Plastikçilerin sigorta sorununu İvedik OSB Başkanı Hasan Gültekin ile görüşüldü, bu sorunu çözmeye çalışıyoruz,
-Bölgemiz KOBİ esnafı olduğu için her firmadan 3-4 kişi çalıştığı için çalışma bakanlığından İş Güvenliği Sözü aldık. Belirli firmalara faaliyette bulunmaya çalışıyoruz,
-Keçiören Araştırma Hastanesinden doktor ve hekimlerimiz geldi, plastik ile uğraşanlarda şeker hastalığı daha yaygın olduğu için araştırmalar yapıldı. Konunun Raporunu bekliyoruz.
Dernek üyelerimizin üretim kapasitesi ve yapılan ihracat:
• Plastik Tonaj Bazında
• Yıllık 500 ton kapasiteli üretim
• %35 ihracat
Ankara Plastik Sanayicileri Derneği olarak faaliyetlerimize devam ederek, üyelerimizin kalkınmasını sağlayarak; ekonomimizin ve sanayimizin kalkınması için üzerimize düşen görevleri yerine getirmeye çalışıyoruz.
KOBİ’lerin Büyüme Sorunu Daha Fazla Tartışılmalı
Türk sanayisinin gelişimi ve plastik sanayisinin gelişimini değerlendirir misiniz?
Yunus Karakaş: Hazine Müsteşarlığı ve Dünya Bankası yaklaşık 3 yıl önce Türkiye’deki KOBİ’lerin durumuna ilişkin yaptığı araştırmada, ülkemizin küçük ve orta ölçekli şirketlerinin her iki grupta da çevre ülkelerdeki şirketlerden çok daha yavaş büyüdüğünü belirledi. Bu çalışmalar devam etti ve yine Dünya Bankası’nın bu yıl içinde yaptığı bir çalışmada, Türkiye’deki KOBİ’lerin yüzde 60’ının 16 ve daha büyük yaşlarda olduğunu belirledi. AB’de aynı oran yüzde 20 seviyesinde. Burada yapılan araştırma, şirketlerin hızla kapanması vs. yönünde değil. AB’de kurulan küçük işletmeler Türkiye’den çok daha hızlı şekilde orta ölçekli hale geliyor, doğal olarak da orta ölçekliler büyük işletme haline geliyor.
Bu sorunun çözümüne yönelik önerileri alt alta sıralasak, Türkiye iş ortamının tamamına teşmil edilecek bir paket ortaya çıkar sanırım. En basitinden ilk akla gelen, ülkemizde şirketler büyüdükçe mali ve idari olarak yükleri çok artar. Şirketinizi büyütür daha fazla çalışan almak isterseniz, avukatından, iş güvenliği uzmanına, doktorundan, mali müşavirine bir dizi kişiyi de işe almak zorunda kalırsınız. Çalışma hayatı mevzuatı katılaşır, daha fazla ve en acısı daha yüksek oranla vergi ve diğer mali yüklerle karşılaşmaya başlarsınız. Yani mevzuatımız aslında büyümeyi destekleyen bir yapıda değildir. Belirttiğim gibi sadece bu konuya odaklanmak anlamında değil, basit bir örnek vermek için bunu belirtiyorum.
Türkiye’deki KOBİ’lerin hızlı büyüyemesi ya da göreli olarak çevre ülkelerden daha yavaş büyümesinin nedenine ilişkin ana sorunlar da belirlenmiş. Yapılan anketlerde, finansmana erişim, iş mevzuatı ve mali yükler ana unsurlar olarak belirlenmiş.
Finansmana erişim sorunları, orta-uzun vadede çözülebilecek bir konu ve ülkenin genel ekonomik durumu -mesela faizler ve enflasyon- ile doğrudan ilintili. Diğer iki unsura ilişkin olarak ise geçen 10 yıl içinde mali yüklere yönelik bir hayli iyileşme sağlandı. Ayrıca iş mevzuatının esnekleştirilmesine yönelik bir paket de şu anda hazırlanıyor.
Henüz tartışmaya başlamadığımız iki unsur daha var. 1- Şirketlerimiz büyümek istiyor mu? 2-Acaba büyümek için verilen teşviklerde bir yanlışlık var mı? Hepimizin gözlemlediği gibi şirketlerin büyümesi demek daha fazla kurumsallaşma, belki de yeni ortaklar alma, yetkiyi paylaşma demek. Burada sanırım hepimizin bir zayıflığı olduğunu düşünüyorum. Diğer soruyu ise gündeme getiren kişi Prof. Dr. Güven Sak oldu. Bizce de doğru bir soru ve teşhis. Ülkemizde çok uzun yıllar “kalkınmada öncelikli yöreler” modeliyle ki sayıları 54’e kadar çıktı bir teşvik sistemi uygulandı. Hiçbir sektörel ayrımı da yoktu. Son dönemde ise bölgesel ve sektörel farklılaşmaya dayalı bir modele geçtik. Tespit edebileceğiniz gibi burada da verilen teşvik araçları aynı. Yani, sektörel ve bölgesel ayrıma bir de araçsal ayrım getirmenin zamanı geldi gibi görünüyor. Yorucu ve şimdiye göre daha karmaşık bir model olacaktır ama sanırım buna ihtiyaç var. Mesela, plastik sektörü için vergi indirimi yerine enerji girdisinde destek vermek 1- imalatçılar açısından daha karlı 2-kamu için daha az maliyetli olabilir mi? Önümüzdeki dönemde bu tür tartışmalara hepimizin daha fazla kafa yormasında fayda görünüyor.
Haberin Kaynağı : SUBCONTURKEY YAN SANAYİ ve TEDARİKÇİ GAZETESİ
26.11.2014