Doçent Dr. Lütfi Apilioğulları
Endüstri 4.0'a Gerçekte Nasıl Geldik?
Buhardan güç elde edilmesi, Ford seri üretim, Otomasyon vs. 4.0 hep böyle anlatıldı. Bunlar da önemli ancak, günümüz teknolojisinin bu duruma gelmesindeki ana nedenlerden biri transistorun icadıdır. 1947 de Bell Laboratuvarlarında icat edilen ve başta Telekom sektörü olmak üzere tüm elektronik sektöründe kullanılmaya başlanan transistor olmasaydı – ne akıllı telefon olur, ne de LinkedIn de bu yazıyı yazabilirdik.
Transistorun icadı ile mikro elektronik alanında oldukça önemli gelişmeler meydana geldi. Sensor ve mikro işlemcilerin boyutlarının giderek küçülmesi (moore yasası, IC içindeki transistor sayısının her yıl 2 kat artması), düşük enerji tüketimi ve ölçek ekonomisi kapsamında üretilebilir olmasıyla maliyetlerinin daha da ucuzlaması, mikro işlemeci ya da entegre devre (IC: Integrated Circuit) içine milyarlarca transistorun konumlandırılabilmesine olanak sağladı. Bu sayede, ekipmanların da boyutları küçüldü, cebimize girdi, hız ve kapasiteleri arttı. Bugün elimizde bulunan akıllı telefonlarda 10-12 sensor, milyarlarca transistor bulunmaktadır. Bu sayede, akıllı cihazlarda, aynı anda bir çok işi, hızlı bir şekilde yapabiliyoruz.
Yakın gelecekte 50 Milyar nesnenin (Gökteki yıldız sayısından fazla) IoT konseptinde olacağı düşünülüyor! Telefon, bilgisayar, araba vs. her tür nesne. Bu nesnelerin hepsinde sensor, işlemci ya da iletişim modülleri olacak. On binlerce firma akıllı ürün üretecek ve hepsi işlemci, sensor kullanacak. Hangi işlemciyi. Intel, Motorola, AMD ya da sayıları oldukça kısıtlı olan bir başka markayı.
IoT Ekosisteminde üç grup vardır. Teknoloji geliştirenler, Standart belirleyenler, Pazara ürün sunanalar ve pazar. Burada en kazançlı kim derseniz elbette ki teknoloji geliştiriciler. Çünkü geliştirilen teknolojinin konseptine/uygulanabilirliğine göre standartlar belirleniyor, belirlenen standartlara göre ürünler geliştiriliyor ve pazara sunuluyor. Intel, geliştirme aşamasında 20nm lik transistorları bir köprü ile birleştiriyor ve devrim oluyor. İşlemci hızı ve kapasitesi iki katına çıkıyor. Pazara ürün sunanlar da bunu kullanmak zorunda kalıyor. Kısaca gerçek rekabet üründe değil–teknolojide.
Bu ekosistemde biz neredeyiz dersek eğer, büyük oranda pazar konumundayız. Bu konumdan teknoloji geliştirebilir konumuna gelebilmek kolay değil. Ancak bir şeyler de yapmak zorundayız. Çünkü aradaki fark her geçen gün daha da açılmaktadır.
Peki ne yapacağız?
Önceliğimizin üretim ekonomisi olması gerekiyor Üretmek–verimli üretmek ve buradan geleni teknolojiye/sisteme yatırım yaparak yine üretime kazandırmak zorundayız. İhtiyacımız olan kaynak, işletme içindeki verimsizlikler de fazlası ile mevcut. Yalın ile süreçleri standardize etmeli, üretimde akışı sağlamalı, kayıpları ortadan kaldırmalıyız. Çevik üretim ile belirsizliği yönetmeyi, değişme adapte olmayı öğrenmeli; teknoloji ile hızı yakalamalıyız.
Peki bunu nasıl yapacağız ? Elbette ki nitelikli iş gücü ile. O nedenle insana yatırım yapmak, kendi personelimizi eğitmek zorundayız. Bunu sadece üniversitelerden bekleyemeyiz. Intel gibi firmalar %10 dan fazla bütçelerini araştırma geliştirme faaliyetlerine ayırmaktadırlar. Intel kadar olamasak da – bizde önemli bir miktarımızı insanlarımızın eğitimine, gelişimin ayırabiliriz kanısındayım. Burada iş büyük ölçüde işletme patron ve yöneticilerine düşmektedir. Çünkü gerçek bir liderin asli görevi, kendine bağlı kadroları eğitmek ve geliştirmektir. Unutmayın, iyi eğitimli bir çalışan önce size, sonra ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacaktır. Ülkemizin buna ihtiyacı var.