Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu
Yeni Sanayi ve Sürdürülebilir Kalkınma Politikaları Çerçevesinde: Endüstri 5.0
Başta teknoloji firmaları ve teknoloji tabanlı üretim yapan şirketlerin inovatif ürünleri, sağlık alanında yaşanan medikal teknoloji devrimi, yapay zeka, IOT, büyük veri (big data), makine öğrenimi (machine learning), derin öğrenme (deep learning) ve insanlığın yararına ve iyiliğine hizmet eden diğer alanlardaki buluşlar, dijital dönüşüm, inovasyon ve teknoloji tabanlı gelişim modelinin benimsenmesine neden olmuştur. Bu noktada, ilkel avcı toplumdan, tarım toplumuna geçiş, tarım toplumundan endüstri toplumuna geçiş, endüstri toplumundan bilgi toplumuna geçiş ve nihayetinde geldiğimiz noktada akıllı toplumun ortaya çıkmaya başlaması kısacası Süper Akıllı Topluma geçiş yeni bir örgütlenme ve yaşam kodlarının teknoloji devrimine dayalı yeni sosyal ve küresel güç ağları ile örüldüğünü göstermektedir.
Sürekli bilinmeyeni arayan, değişime ve zihniyet dönüşümüne öncülük eden bilim doğası itibariyle iyimserdir. İyimser yapısı ile bilim yeniliğe, inovasyona ve teknoloji gelişimine imzasını atar. Bilim bazen de daha önce yaptığı keşif veya icadın bugünün dünyasında daha iyi nasıl çalışması gerektiği ile ilgilenir. Bugünün ve özellikle geleceğin dünyasının ihtiyaçlarına göre mevcut olanı daha da geliştirir.
Bu bağlamda, evrendeki büyük ve derin gizemleri çözme becerisi ve yeni icatlar yapma isteği hem dehşet verici hem de tüm insanlık gözünde saygı uyandırıcı niteliktedir. Bilimin bilinmeyen ile karmaşık yapılarla, kırılgan bazı topluluklar ve anti-gerçekçilikle mücadelesi, özellikle bilişim ve bilgi teknolojilerinde sağlanan inanılmaz dijital devrim ve yenilikçi buluşlar vasıtasıyla daha deşifre ve şeffaf bir hal almıştır.
Bu bağlamda, son yıllarda Bilim, ne pahasına olursa olsun büyümeyi savunan, çevreyi ve doğayı bu uğurda yok eden vahşi kapitalistlerin adeta kabusu olmuştur. Gerçek şudur ki, yeni küresel dijital dönüşüm düzeninde ekonomik ilerlemeyi ve sürdürülebilir sosyal gelişimi kısacası sürdürülebilir kalkınma hedeflerini bilim ve teknoloji sürüklemektedir.
Bilişim teknolojileri, yapay zeka ve türevleri, büyük veri, kuantum bilgisayarları, malzeme bilimleri, biyoteknolojileri ve nanoteknolojileri gibi bilimsel gelişmeler bir taraftan başı çekerken, diğer taraftan bilgiye ve hatta farklı kültürlere kolay ulaşımı sağlayan ‘SİBER UZAY’, bulut bilişim (iletişim), internet tabanlı gelişim, çevre teknolojileri, elektrikli araç, akıllı sistemler, üretimin ve hizmet sektörünün dijitalleştirilmesi çalışmaları giderek daha fazla ön plana çıkmaktadır.
Tüm bu bilimsel ilerlemelere ek olarak, makine ve insanı bir araya getiren SİBORG bilim, genetik, nükleer tıp ve insan ömrünü uzatmaya yönelik ilaç çalışmaları insanlığın beklentilerini ve umutlarını yukarıya çekmekte post-hümanist bir dönemi tartışmaya açmaktadır.
Teknolojik ekonomik-sosyal-insani-çevre akıllı sistemlerin gelişimini sağlayan ve hatta bunları kontrol eden simülasyon mekanizmaları bilimsel gerçekçilik ve gerçek zamanın ruhuna uygun alınan mesafeleri göstermektedir.
Bilim ve teknolojinin geldiği bu nokta esas itibariyle modern devleti, modern devletin geleneksel kurumlarını, örgütlenme modelini ve sivil toplum örgütlerini de derinden sarsmıştır.
Bu anlamda, toplumda yeni bir çevre ve doğa bilinci, uyanışı oluşturanlar, yeşil ekonomiye geçişi savunanlar, sosyal gelişime ve sosyal inovasyona damgasını vuranlarrın öncülüğünü bilim adamları, araştırmacılar, meraklı mucitler, çoğu üniversiteli olan yüksek nitelikli insan kaynağı, yeni nesil inovatörler ve bunların oluşturduğu süper akıllı topluma (Toplum 5.0) geçiş felsefesi ve yaratılan sinerji sonucunda gözlemlenen sosyal transformasyondur.
Bilgiye dayalı toplum modelinin ötesinde bir zeka devrimini ve akıllı toplum reformunu öngören yeni bilimin, Pandemi öncesi modernite ve sosyal devletin sağladığı tüm kazanımlara rağmen Pandemi ile birlikte toplumsal üretim ve refahtan hala eşit pay alamayan insanların, sosyal dışlanmış grupların, eğitimsizlerin, işsizlerin ve yoksulların sayısındaki artışın yani eşitsizliğin daha da derinleşmesinin durdurulması konusunda umut vermesi gerekmektedir.
Sürdürülebilir ekonomik ve sosyal kalkınma talebinin yükseldiği dünyamızın içinde yaşadığı bilim ve dijital teknoloji çağında, bilimsel olmayan düşüncenin bilimsel düşünce karşısında zayıfladığını gözlemlemekteyiz. Günümüz dünyasında ekonomik ve sosyal eşitsizlik, işsizlikle, yoksullukla ve adaletsizlik ve aynı zamanda küresel ısınma, küresel iklim değişikliği, kuraklık, açlık ile mücadelenin ancak bilimsel üretim, bilimsel yaklaşımlar ve çözümlerle yapılabileceği görülmektedir. Evrende var olan kusursuz kozmik armoniyi dünyada da sağlamak ve bir ahenk içinde varlığımızı devam ettirmek için doğayı, çevreyi korumalı ve iyi insan olmayı öğrenmeliyiz, öğretmeliyiz. Ancak, kötü insanlar maalesef her ülkede her yerde iyi insanlara veya iyiliklere karşı çok hızlı bir araya gelebiliyor ve insanlığa ve gezegenimize zarar verecek organize kötülüklere imza atabiliyorlar.
İşte bu noktada, bilimin yükselişi sonucunda ortaya çıkan dijital devrim, yeni inovasyon ekonomisi ve sosyal inovasyon gerçeği hayatın tüm alanlarını kapsayacak bilimsel ilerleme ve dijital teknoloji-inovasyon odaklı ve toplumsal dayanışmacı sürdürülebilir ekonomik ve sosyal kalkınma mümkün görülmektedir. Tüm bu gelişmeler endüstride ENDÜSTRİ 5.0 olarak tanımlayacağımız yeni bir sanayi devriminin doğmasına neden olmuştur.
Son yıllarda ve özellikle Pandemi ile birlikte ENDÜSTRİDE sürdürülebilirlik felsefesinin, insan merkezli (sosyal) yaklaşımların ve esnek iş modellerinin yönlendirdiği mikro-ekonomi endüstri politikalarının belirleyici olmaya başlandığı gözlemlenmektedir.
Uzun bir süredir endüstri için vazgeçilmez olan İNOVASYON yapma ve yenilikçi ürünlerle baskıcı ve acımasız rekabet ortamında ayakta kalma mücadelesi dijital teknoloji tabanlı üretime geçiş yani endüstride hızla dijitalleşme- otomasyon ve akıllı sistemlerin entegrasyonu ile güçlendirilmiştir.
Endüstride, işletmelerde, iş yerlerinde ve hatta teknoloji geliştirme bölgelerinde yaşanan devrim niteliğindeki bu değişim devletlerin makro-ekonomik politikalarında da değişime neden olmuştur. Bu bağlamda, endüstrinin ar-ge ve inovasyon için ihtiyacı olan eko-sistemin oluşturulması ve en iyi altyapı imkanlarının sanayiciye ve yeni nesil entelektüel girişimciye sunulması için stratejik planlamalar ve makro endüstriyel dönüşüm, ar-ge ve teknoloji politikaları yeniden yapılandırılmaya başlanmıştır.
Yüz yılın en büyük salgını COVİD 19 ile birlikte insanın insana, insanın doğaya ve çevreye yaptığı tahribat yüksek sesle ve duyarlılıkla bir kez daha deşifre edilmesi ile birlikte, kontrolsüz büyüyen ekonominin ve konvensiyonel endüstrinin yerel-ulusal ölçekten başlayarak gezegenimize kadar verdiği zararlar yeniden tartışılmaya açılmıştır.
Diğer taraftan, söz konusu kontrolsüz ve her pahasına büyümeyi körükleyen popülist siyasetin ve onların uyguladığı küresel liberal politikaların insanı, çevreyi ve doğayı başka bir deyişle kamucu-toplumcu politikaları yok sayan sorumsuz siyaseti sorgulanmaya başlanmıştır. Küresel toplumun değişen ihtiyaçları ve artık küresel boyutlara ulaşan küresel sorunlar, küresel riskler doğrultusunda küresel yeni çözümler üretme zorunluluğu oluşmuştur.
Hiç kuşkusuz ki, bugün itibariyle gelişmiş tüm ülkelerin, gelişmiş ekonomilerinin arkasındaki itici güç 1.Sanayi Devriminden başlayarak 4.Sanayi devrimine kadar uzanan endüstriyel devrimler (1.2.3. ve 4.) vardır. Bu noktada sosyal politika alanında uzun yıllar çalışma yapmış bir akademisyen olarak kabul etmeliyim ki yaşanan tüm endüstri devrimleri ve beraberinde gelen teknoloji gelişimi birçok sosyal gelişim ve ilerlemeyi de tetiklemiş insanlık adına sosyal devlet kavramının doğmasına ve sosyal politika kazanımlarının elde edilmesine çok büyük katkı sağlamıştır.
Kısacası, her sanayi devrimi kendine özgü toplum ve örgütlenme modelini, üretim ve tüketim normlarını ve yaşam kodlarını şekillendirmiştir. Burada vurgulamaya çalıştığımız ekonomik ve endüstriyel altyapının, üretimde yaşanan değişimin ve özellikle son yıllarda teknolojik gelişmelerin çok net biçimde üst yapıyı yani toplumsal ilişkileri, bireysel gelişimi-tercihleri, sosyal yaşamı, çalışma hayatını, eğitimi ve diğer kurumsal yapıları hızla dönüştürebildiği ve yeni bir toplum modelini ortaya koyabildiği gerçeğidir.
1.Endüstri devriminden bugüne kadar sanayinin aralıksız sergilediği bu üretim performansı birçok ülkede üretim ekonomisinin gelişmesine neden olmuştur. 4. Endüstri devrimi ile birlikte endüstriyel evrim iki temel kavramın yükselmesine ve endüstride yaşanan baş döndürücü gelişmelerin belirleyicisi olmaya başlamıştır. Bunlardan ilki, İNOVASYON, ikincisi ise GİRİŞİMCİLİK kavramlarıdır
Günümüz üretim dünyasında sektörlerin, firmaların ve genel anlamda tüm endüstrinin rekabet edebilmesi, rekabetçi kalabilmesi ve her şeyden önemlisi gelecekte de varlığını sürdürebilmesi için inovasyon artık bir tercih değil zorunluluktur. Bir çok ülkenin Pandemi’ye ve sonrasında gelen ekonomik-sosyal krizlere hazırlıksız yakalanmasına neden olan politikalar yani 80’li yılların liberalleşme rüzgarları, 90’lı yılların küreselleşme fırtınası ve 2000’li yılların küresel ticaret savaşları ve beraberinde gelen kontrolsüz büyüme, adil olmayan servet dağılımı yani zengin ve fakir ülkeler arasındaki artan eşitsizlik, çevre kirlenmesi, doğanın tahribatı, küresel ısınma, iklim değişikliği, kuraklık ve beslenme, temiz su ihtiyacı, göç gibi büyüyen küresel insani sorunlar dünyada geniş halk kitleleri tarafından tartışmaya açılmış ve sorgulanmaya başlanmıştır.
Söz konusu sorgulama toplum ile müşteri statüsüyle-ilişkileriyle veya sosyal sorumluluk düzeyinde temas içinde olan endüstrinin veya şirketlerin gerek iş modellerinde gerek üretim modellerinde gerekse yatırım tercihlerinde köklü değişime neden olmuştur.
İnsanı merkeze alan, çevreye-doğaya saygılı, sorumlu üretimi benimseyen yaklaşım ve alternatif yenilenebilir enerjiyi-akıllı teknoloji kullanımını tercih eden sürdürülebilir endüstriyel transformasyon ile döngüsel endüstri politikalarına doğru temel dönüşüm sınırlıda olsa bazı endüstrilerde net olarak gözlemlenebilmektedir.
Hiç kuşkusuz ki, yakın veya öngörülebilir gelecekte Endüstriyel evrimin bu seferki öncelikleri kontrolsüz büyüme ve yüksek karların peşinde koşmak olmayıp, kalıcı olmak için sürdürülebilir büyüme, çevreye-doğaya ve insana sorumlu üretim ve sosyal kalkınma hedeflerine duyarlı bir endüstri profili olacaktır.
Diğer taraftan, dijital dönüşüm ve esneklik endüstrinin gerek yeni iş modellerinin gerek yeni üretim ilişiklerinin gerek yeni insan kaynakları gerekse pazarlama-satış özellikle e-ticaret politikalarının en kritik, en önemli gündemi olacaktır.
Genel anlamda tüm insanlığa ve özelde de yaşadığı topluma ve topluluklara katma değer yaratması beklenen endüstrinin yeni dünya düzeninde sosyal kapsayıcı, çevreci ve sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda çalışan bir ekonomik çerçevede faaliyetlerini yönlendireceğini düşünmekteyiz.
Başta Avrupa Birliği ülkeleri endüstri çevreleri, işveren örgütleri, Dünya Ticaret Örgütü, ABD ve İngiltere iş dünyası, Davos zirvesi ve özellikle Japonya iş federasyonunun bu konudaki açıklamaları bu tespitimizi destekler niteliktedir.
Tüm bu gelişmeler endüstrinin üretim karalarını ve üretim süreçlerini de derinden etkilemekte, daha fazla ar-ge yapma, teknoloji geliştirme ve inovasyon’a yatırıma ve finansal kaynak ayırmaya teşvik etmektedir.
İnsancıl, sosyal ve çevreci bir endüstriyel transformasyon ya da endüstriyel dönüşüm bize Endüstri 4.0’dan Endüstri 5.0’ a geçişi müjdelemektedir. Endüstri 5.0’a geçiş hiç kuşkusuz ki Endüstri 4.0 ile Toplum 5.0’ın evliliğinin ya da kurumsal birleşmesinin sonucudur. Bu bağlamda bu yeni doğan çocuğu Endüstri 5.0 olarak isimlendirebilir veya kavramsallaştırabiliriz.
Endüstri 5.0 Endüstri 4.0’dan farklı olarak ‘SÜRDÜRÜLEBİLİR EKONOMİK VE SOSYAL KALKINMACIDIR’.
Endüstri 5.0 Endüstri 4.0 gibi sadece üretim odaklı teknolojik ve teknik değişim ve dönüşüm ile ilgili değildir aynı zamanda bütün dünyada daha da yükselen ve çeşitlenen insanlığın toplumsal, sosyal ve çevresel ihtiyaçlarına cevap veren ve gezegenimizi koruma altına alan sürdürülebilir sosyal hedeflerle de ilgilidir.
Elbette ki henüz Endüstri 5.0’a geçiş sürecindeyiz. Endüstri 5.0’a geçiş her toplum ve ülkeden ülkeye farklılıklar arz edecektir. Endüstri 5.0’a geçişte başarı sağlayabilmek için öncelikle Toplum 5.0, Süper Akıllı Toplum’a geçmemiz gerektiğini savunmaktayım. Başka bir ifade ile Endüstri 4.0 ve Toplum 5.0 bütünleşmesini başarıyla tamamlamamız gerekmektedir. Bunun için ulusal ve uluslararası düzeyde yeni bir ulusal ve global toplumsal dayanışmaya ve işbirliğine ihtiyaç vardır.
Sürdürülebilir Kalkınma ve Endüstri 5.0 Teorik Çerçevesi
Son yıllarda insanlık tarihinde daha önce hiç deneyimlemediği gelişmelerle yüzleşmek zorunda kalmıştır. Dijital teknolojide yaşanan baş döndürücü devrim niteliğindeki ilerlemeler ekonomi ve sosyal yapıda her şeyden önemlisi de üretim, tüketim ve yaşam kodlarında radikal dönüşüme neden olmuştur.
Dünya vatandaşlarını ve küresel toplumu daha önce hiç olmadığı kadar hız ve yoğunlukta bir birine bağlayan ve yakınlaştıran söz konusu dijital dönüşümün fiziki alandan siber alana doğru evrilen yeni form global iletişim ve özellikle bilgi paylaşımına dayalı etkileşimi küresel gelişmelerin etkisi altında küresel ölçekte düşünmeyi ve yaşamayı beraberinde getirmiştir. Dünyayı etkisi altına alan küresel liberal politikaların tüm dünyayı etkisi altına alan son yüzyılın en önemli salgını karşısında yaşadığı panik, çaresizlik ve hazırlıksız yakalanma durumu küresel toplumların sadece yönetimdeki hükümetleri değil söz konusu liberal ekonomik politikalarında sermayenin yapısın, üretim modellerini ve emek sömürüsüne dayalı konvensiyonel sermaye birikim modellerinin yeniden sorgulanmasına ve daha kamucu-toplumcu politikaların gündeme gelmesine neden olmuştur
1980 öncesi iki kutuplu dünya ve 1980 sonrası özellikle 2000 ve 2010’lı yıllarda yoğun yaşanan küreselleşmeye bağlı değişen jeopolitiğin ortaya çıkardığı çok sayıda yeni bölgesel güçler, yeni gelişen ekonomiler ve kırılgan yapılar, şirketler veya kurumlar doğayı, çevreyi ve insani gelişmeyi ihmal ederek, kontrolsüz bir biçimde odaklandığı EKONOMİK BÜYÜME çılgınlığına ve enerji savaşları politikalarına devam etmişlerdir
Bu bağlamda, uzun yıllardır belirli çevrelerde yüksek sesle dillendirilen küresel ısınma, küresel iklim değişikliği ve gezegenimizi koruma talepleri SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA kavramı içinde daha detaylı olarak ele alınmasına neden olmuştur.
Sürdürülebilir Kalkınma kavramı salt bir iktisadi terminoloji olmayıp, Birleşmiş Milletlerin SOSYAL GELİŞİM HEDEFLERİ’ni de içine alan NORMATİF VEYA ETİK BİR ÇERÇEVE, ANALİTİK BİR KURAMDIR.
Bu bağlamda, Sürdürülebilir Kalkınma kavramı; Çevre ve doğa hassasiyeti yüksek, insani gelişimi önceleyen ve sosyal kapsayıcılığı geniş sürdürülebilir kalkınma hedefleri olan yeni bir ekonomik ve sosyal kalkınma modelidir.
Nüfus artışı, kalabalıklaşan gezegenimiz, artan eşitsizlik, yoksulluk, çevre kirliliği, küresel iklim değişikliği, açlık, beslenme-temiz su-barınma ihtiyacı, göçler kısacası devasal sorunlar yeni gelişen sosyal ağlarla birlikte küresel boyutlara taşınmakta ve küresel çözüm önerileri de dünyanın gündeminde yerini almaktadır.
Bir taraftan dünya ekonomisi büyürken diğer tarafta gelir dağılımında yaşanan adaletsizlik, zengin-fakir arasındaki uçurum ve eşitsizlik tüm dünyanın huzurunu ve zengin ülkelerin dahi keyfini kaçıracak boyutta artmaktadır.
Son yıllarda kontrolsüz biçimde büyüyen dünya ekonomisi sadece insanlık için yeni riskler üretmiyor aynı zamanda gezegende yaşayan tüm canlıları tehdit eder boyuta ulaşmaktadır. Bu bağlamda, ekonomistler çevresel sürdürülebilirlikle uyumlu, çelişmeyen ekonomik kalkınma mümkün mü sorusuna odaklanmaktadır. Böylece, sürdürülebilir kalkınmanın toplumların ekonomik refahı, sosyal gelişimi ve çevresel hedeflerine ulaşma noktasında elzem olduğu başka bir ifade ile sosyal açıdan kapsayıcı ve çevresel açıdan duyarlı sürdürülebilir ekonomik büyümeyi sağlayabildiği öngörülmektedir.
Sonuç itibariyle tüm kötülükler doğrudan insan kaynaklı ya da insanlığın yaptığı tercihlerden kaynaklanmaktadır.
Bir taraftan açlık, yoksulluk, işsizlik ile mücadele ederken, diğer taraftan bütüncül bir çevre yaklaşımı ile yerel doğa zenginlikleri ile gezegeni koruyucu alternatif enerji politikaları ile uyum içinde sürdürülebilir kalkınmaya öncelik verilmesi, toplumsal güvenin ve uluslararası dayanışmanın teşvik edildiği bir iyi yönetişim ya da iyi kamu yönetimini veya hümanist devlet yönetimini benimsemesi gerekmektedir. Bu itibarla, sadece hükümetler açısından değil çevre dostu bir kalkınma ve büyüme perspektifi iş dünyası açısından da bir etik ve sosyal sorumluluk konusudur. Dolayısıyla, sürdürülebilir kalkınma ve refah toplumuna geçiş için toplum içinde üretim, adil paylaşım, çevrenin korunması, sosyal kapsayıcılık yönünde geniş bir mutabakat söz konusu olmalıdır.
Nesiller arası adaletin sağlanması dünyanın sınırlı kaynaklarının ve çevrenin korunması ile nesiller arası sürdürülebilir kalkınma hedefleri göz önünde tutularak, yerel ve küresel düzeyde ekonomik ve sosyal kalkınmanın sağlanması ile mümkündür. Başka bir ifadeyle, dünyada yaşayan tüm insanların doğa ve çevreyle barışık eylem ve yaklaşım içinde olması kapsayıcı, adil ve paylaşımcı bir eko-sistemin kurulması nasıl bir dünyada ya da gelecekte yaşamak istediğimizin cevabını vermektedir.
İnsani değerlerin, çevrenin ve doğanın öneminin ve dünya ya yetecek kadar gıda temininin kısacası gıda ve su güvenliğinin yaşamsal öneminin hatırlanması ile birlikte bütüne vurgu yapmanın yani holistik bir yaklaşımın parçaların toplamından fazla olan küresel sorunlara küresel çözüm üretmenin karmaşık dünya sistemi yerine dünya uluslarının ve vatandaşlarının eşitsizlik, adaletsizlik, açlık, iklim değişikliğine, kuraklığa, kirletmeye, tahribata karşı ortak bilinç ve direnç sergilenmesi zincirleme küresel bir dayanışmayı ve eylemi de beraberinde getirecektir.
Gezegenimiz ve insanlık adına normatif bir yaklaşım olan sürdürülebilir kalkınma politikalarının yaşanan dijital teknoloji devrimi ile bütünleşerek, insanlık ve çevre adına çok daha müspet sonuçlar doğuracağını öngörebiliriz.
Bu çerçevede, gerek devlet destekli ar-ge ve inovasyon yatırımlarının gerek özel sektör destekli sivil teknoloji gelişiminin teşvik edilmesi, kamusal finansmanının ve hukuksal alt yapısının yeniden hızlı bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Ulusal ve küresel adaletsizlik ve eşitsizlikle mücadele ancak ulusal ve küresel iyi toplum yaratma hedefleri ile mümkündür.
Refah toplumuna ulaşmak için açlık, yoksulluk, eşitsizlik, ayrımcılık, adil gelir dağılımı, sosyal dışlanma ile mücadele ve fırsat eşitliği ve sosyal kapsayıcılık son derece önemlidir. Tüm bunlar sosyal kalkınmanın temel taşlarıdır. Ancak, söz konusu sosyal politika alanlarında alınacak önlemler sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmada tek başına yeterli ya da belirleyici değildir. Sosyal korumacı düzenlemelerin doğa ve çevre politikaları ile tamamlanması gerekir.
Bu bağlamda, etik veya normatif yaklaşımla değerlendirildiğinde bir toplumun sadece ekonomik bakımdan kalkınması örneğin bir ülkede kişi başına düşen ortalama gelirin yükselmesi refah toplumuna ulaşıldığı anlamına gelmemektedir. Yaratılan ekonomik değerin veya refahın toplum arasında nasıl paylaşıldığı yani paylaşım veya adil gelir dağılımı politikaları ile nasıl desteklendiği de önem arz etmektedir.
Kısacası, ekonomik büyümenin, kalkınmanın sosyal açıdan kapsayıcı, paylaşımcı ve çevresel yönden sürdürülebilir olmalıdır. Böylece, sürdürülebilir kalkınma için ekonomik, sosyal ve çevresel hedeflerin bir bütün halinde ele alınması ve birlikte sinerji yaratılması gerekmektedir.
Sonuç olarak, hiçbirinden taviz vermeden aynı anda ekonomik kalkınma, üretim ekonomisini kurma ve aynı anda sosyal gelişme, çevre ve doğayı koruma, yine aynı anda ileri teknoloji geliştirmek, aynı anda ileri teknolojinin işsiz bıraktığı iş gücüne yeniden yetenek kazandırmak veya yeni iş alanlarına yönlendirmek, girişimciliği teşvik etmek, yeni iş imkanları yaratmak da mümkündür. Tüm bu yenilikçi kalkınma ve sanayi politikaların merkezinde 5.sanayi devrimi yani Endüstri 5.0 yer almaktadır.