Ford Otosan Genel Müdürü Haydar Yenigün Ar-Ge’si Güçlü, Elemanları Yetkin, Hedefleri Yüksek İmalatçılar Lazım
Ford Otosan Genel Müdürü Haydar Yenigün, 2013 yılında 73 milyon dolarlık mühendislik ihracatı gerçekleştirdiklerini dile getirerek, “Sürekli geliştirmeye ve inovasyona yönelik çalışmalarımız, 100 Yıllık Ar-Ge ve üretim şirketi olma hedefimizde sağlam adımlarla yürümemizi sağlayacak” dedi.
Üretim Geliştirme’den Araştırma Geliştirme’ye uzanan yol
Mühendislik konusundaki yetkinliğimizin öyküsü, Otosan’ın kuruluşuyla başladı diyebilirim. 1959 yılında Otosan şirketi kuruldu, 1960 yılında ise üretime başladı. 1962 yılına gelindiğinde üretim geliştirme bölümümüz kuruldu. O dönem Ür- Ge olarak adlandırılan faaliyetlerimiz 1962 yılında başladı, böylece üretim-geliştirme ilk Ar-Ge çalışmalarımızın da temelini oluşturmuş oldu.
Tam 27 yıldır Ford Otosan’ın çeşitli kademelerinde yer aldım. Şirketimden bunca yıldır öğrendiğim en önemli düstur “Bir ürün ya da bir iyileştirme yapılacaksa, biz bunu nasıl yaparız” diye düşünmek oldu. Aslında Ar-Ge’nin temelinde de bu yatıyor. “Biz ne yapmalıyız” sorusunu sorarak adım atmak, işleri önemli ölçüde kolaylaştırıyor.
Sayın Ahmet Binbir’in Otosan Genel Müdürü olarak görev yaptığı dönemde atılan adımlar, Sayın Erdoğan Gönül, Sayın Ali İhsan İlkbahar ile daha da yukarılara taşınmış oldu. Otosan olarak bir hedef için yola çıktığımızda, “Nasıl yapacağımızı” düşünürüz. Bu düşüncenin altında da hep geliştereceğimiz ürün ya da yeniliği Türkiye’de yapmak fikri de vardır. Bir ürünü ya da düşünceyi kopyalamadan, kendimiz geliştirmeyi hep ilke edinmişizdir.
1962 yılının yokluk ortamında iki kişi ile başlayan araştırma-geliştirme faaliyetlerimiz 1980’li yılların başında başka bir ivme kazandı. 1980’li yıllar yine Türkiye için yokluk yıllarıydı. Motor ve yakıt yok, ama bir yandan da otomotiv endüstrisi geliştirilmeye çalışılıyordu. O güne kadar Anadol model otomobil gibi denemeler de yapılmıştı. Anadol’u kendimiz tasarlamıştık, ama motoru dışarıdan getirilmişti. Bunun yanı sıra benzin pahalı hale de gelmişti. Dizel yakıtlar önem kazanıyordu, ama ortada yerli üretilen dizel motorun sözü bile edilmiyordu.
Benzinli motor baz alınarak dizel motor geliştirilmesi
O dönemin yokluk şartlarında benzinli motor baz alınarak dizel motor geliştirmesini Türkiye’de ilk kez Otosan yaptı. Bu da o tarihteki Ar-Ge çalışmalarımızın önemli bir başarısıydı. Ortada bir veri, bir çizim ya da bir tasarım olmadan, eskilerin tabiriyle “pür mühendislik” dediğimiz aklın ürünü olarak tasarlandı. Bembeyaz bir kağıda, fikir jimlastiği yapılarak çizilen tasarımların sonucunda ilk dizel motorun geliştirilmesinin adımları atılmış oldu. Bu adım; çok değerli, işine sıfırdan başlayan, tamamen eğitimli beyinlerin içlerinden gelen yaratma güdüsüyle yönlenmiş bir mühendisliğin bir başarısıydı.
Ford ve Otosan birleşmesi büyüme ivmesi kazandırdı
Otosan 1997 yılında Ford ile birlikte ortak bir şirket haline geldi. Bu ortaklık ile yeni bir kırılma noktası oluştu. Artık Otosan gerek Ür-Ge’de gerek Ar-Ge’de ve gerekse üretimde kendisini ispat etmiş duruma geldi. Daha da büyümesi anlamında önemli bir hedefi yılların getirdiği birikimiyle ortaya koyuyordu. Yabancıların tabiriyle “Greenfield”e yani şehrin içindeki fabrikadan büyüme imkanları olan uzaktaki fabrikaya gitmek gerekliği ortaya çıktı. Ve elbette yeni sistemlerle kurulan fabrikada üretim yapmak ilk hedef olarak benimsendi.
Ford ve Otosan birleşmesiyle hem şirketin büyümesi için önemli adım atıldı. Hem de büyüme imkanını sağlayacak yeni fabrikaya ivme kazandıracak özel ürünler geliştirilmesi hedeflendi. Bu hedefler, bizim Ar-Ge’mizin de büyümesine katkıda bulundu. Yeni fabrikamızda yeni ürünümüz ve medarı iftiharımız “Ford Connect” hafif ticari aracı oldu.
Makinamız, tasarım ofisimiz yoktu ama yetkin insana sahiptik
Fabrikanın proje ve inşaat süreci içinde yer alan grubun bir üyesiydim. Bununla da her zaman gurur duyuyorum. Bütün dünyadaki Ford ve başka markaların fabrikalarını gezdik, bir kıyaslama imkanı yakaladık ve gözlemledik. Altyapımızı hazırlayarak, fabrikayı inşaa ettik. Buna eş zamanlı olarak, ilk gerçeğe dönmüş Ar-Ge projemiz olan “Ford Connect”in çalışmasına başladık. Biz bembeyaz bir kağıt üzerinde fabrika projesini tasarlarken, öte yandan 125 kişilik bir ekibimiz Amerika’da “Connect”in Ar-Ge’si için çalışıyordu. Çünkü Ar-Ge çalışmalarımız için yeterli alt yapıya henüz sahip değildik. Makinamız, tasarım ofisimiz yoktu ama insana sahiptik.
Bir başarı hikayesi “Ford Connect”
Bir buçuk ve iki yıla yayılan bir süreçte arkadaşlarımız Amerika’da “Connect” projesi için çalıştı. Aslında ilk araç geliştirme çalışmasını da gerçekleştirmiş oluyorduk.
Amerika’da bir yandan öğrenirken öte yandan kendimizi ispat etmiş de olduk. Sonuç itibariyle geliştirdiğimiz ve ürettiğimiz araç başarıdan başarıya koştu. 7 yılda bitmesini öngördüğümüz projeyi 2002 yılında devralmıştık, 2013 yılının Aralık ayına kadar da üretmiş olduk.
Amerika’ya 25 bin adet satmak üzerine yola çıkmıştık, satış adedimiz 150 bini geçti. Uluslararası Yılın Ticari Aracı ödülünü aldı. Yani bizim için tam bir başarı hikayesi oldu. Tamamen yerli ürün geliştirmenin ve üretimin sonucunda bunu yakalamış olduk. Bu sayede de hem Ford’dan, hem Koç’tan hem de müşterilerden Ford Otosan’ın mühendislik yolculuğu onaylanmış oldu.
Ford’un dünyadaki mühendislik aktivitelerinin Türkiye’de gerçekleşmesinin ilk adımları atılıyor
Bu noktadan sonra artık yeni stratejileri hayata geçirmek önem kazanmaya başladı. Bu stratejinin ilk adımı 2007 yılında atıldı. Ford Company ve Ford Otosan, mühendislik aktivitelerinin Türkiye’de yapılması konusunda bir anlaşmaya vararak 365 kişilik bir mühendislik ordusu kurduk. Hatta o dönem 365 kişilik mühendislik bölümü “Ne iş yapabilir?” diye düşünmeye de başlamıştık. Şimdi, mühendis sayımız 1.354’e ulaştı. Gebze Marmara Teknik Araştırma Merkezi’nde Ar-Ge üssümüzde görev yapıyorlar. Çok yakında ise Sancaktepe’de inşaatı bitmek üzere olan Ar-Ge merkezinde çalışmalarına devam edecekler.
Bizim, Ar-Ge altyapımızın altında üçbeş yıl önce yaptığımız çalışmalar değil, yılların birikimi yatıyor. 1962 yılında başlayan yolculuğumuzdan bugüne kadar görev yapan yöneticilerimizin kattıkları ruh ve şirketimizin DNA’sına işleyen Ar-Ge kültürüyle bir mühendislik üssüne dönüşüyoruz.
Bize, Ar-Ge’si, hedefi, yetişmiş nitelikli elemanı olan imalatçı lazım
Geldiğimiz noktada Ar-Ge çalışmalarını imalatçılarımızı motive ederek, yaymayı hedefliyoruz. TAYSAD üyesi imalatçılarımız çok iyi biliyorlar. Birlikte ürünleri geliştirmeye onların kabiliyetlerini artırmaya da özen gösteriyoruz. Biz, projelerimizi tek başımıza gerçekleştiremeyiz. Bize, Ar-Ge’si, hedefi, yetişmiş nitelikli elemanı olan imalatçı lazım. Öte yandan Türk tedarik sanayisinin bu noktaya doğru da hızla ilerlediğini büyük bir gönül rahatlığıyla sizlere söyleyebilirim.
Ar-Ge çalışması aynı anda bir çok projeye konsantre olmayı gerektirir
Bizim ölçeğimizde bir Ar-Ge Merkezi’nin en önemli gündeminden birisi sürekliliğinin sağlanmasıdır. Biz, ticari ürün üreten ve geliştiren bir şirketiz. Ticari bir ürün 7 ila 10 yılda bir yenileniyor. Bir ürünü geliştirip devreye alınması ve bir sonraki ürünü geliştirilmesi için 6 yıl boş bir zaman dilimi ortaya çıkıyor. Ar-Ge Merkezi’ni sürekli hale getirebilmek için sadece yapılan işe konsantre olmak yetmiyor. Bir çok şeye aynı anda konsantre olmak gerekiyor. Biz bu anlamda, Türkiye’de üretilmeyen belki hiçbir zaman da üretilmeyecek. ürünlerin bile araştırma-geliştirmelerini yapıyoruz. Tamamen sıfırdan motor geliştirme projeleri, Ford Motor Company’nin bütün dizel motorlarının geliştirilmesi ve kalibrasyonunu gerçekleştiriyoruz. Hatta yakın bir zamanda benzinli motorların da geliştirilmesi konusunda projeler üstleneceğiz.
Şu anda 2013 yılının sonuna kadar bizim ürettiğimiz Transit Connect, geçen yılın sonundan itibaren İspanya’da üretilmeye başlandı. Herkes bize “Neden bu üretimi kaybettiniz?” diye sordu. Biz onu kaybetmedik, onu da biz geliştirdik. Kodu V408 olan bu projeyi bir çok imalatçımızla birlikte Türkiye’de geliştirmiştik. Bizim arkadaşlarımız, İspanya’ya giderek bu projeyi devreye aldılar. Onu gönderdik, yeni göz bebeğimiz olan Courier’i yine biz geliştirdik ve aynı zamanda üretiyoruz.
Ar-Ge Merkezi’ni bir masraf kapısı haline getirmeden kendi ayakları üzerinde yürüyebilen bir model ya da bir ürün yaratmak gerekiyor. Kendi içinde işlerliğini güncel kılabilmenin yolu da dışarıya ürün geliştirmeden geçiyor. Bizim en büyük şansımız Ford gibi ortağımız olmasıdır. Ar-Ge çalışmalarının en önemli ayaklarından biri de gizliliktir. Boş kapasitemiz olduğunda Ford’a öneriler götürüyoruz. Bunca yıldır oluşan güven nedeniyle önemli bir noktaya gelmiş bulunuyoruz.
1962 yılından bu yana başarımızın gizli olduğu bir çalışma modelimiz var. Biz kendimizi daha fazla ürün ve proje üreten bir şirket olarak tarif ediyoruz. Üretimimizin üzerine her geçen zaman daha fazla değer koyarak büyütüyoruz. Zaman zaman da dönüp ne yaptığımıza da bakıyoruz. Fakat teknolojimizin geldiği noktayı tanıtmayı biraz es geçtimizi düşünüyorum. Mühendislik ihracatımız ve Ford Otosan teknolojisi ile gerçekleştirdiğimiz röportaj için TAYSAD’a ve dergiye teşekkür ediyorum.
Esas işimiz dışındaki her bir komponentin kendi sahipleri olması gerekiyor
Biz herşeyi tek başımıza yapamayız. Ana konularımıza odaklanmak için yapmak da istemeyiz. Bizim esas işimize yani araç geliştirmeye ve üretmeye odaklanıyoruz. Bunun için örneğin gövde, egzos sistemi, yakıt pompası, pistonlar için dövme parçalar ve benzerleri gibi parçalara ihtiyacımız var. İmalatçılarımızda, bizim esas işimiz dışındaki her bir komponentin kendi sahipleri olması gerekiyor. İmalatçılarımızdan aldığımız farklı fikirleri ve teknolojileri kullanmamız daha doğrudur.
İmalatçılarımızdan mükemmel fikirler çıkıyor. İmalatçılarımızdan belli standartlarda bir ürün istediğimiz zaman eğer Ar-Ge çalışmaları yoksa, o ürünü yapamaz. Yani kopyalayarak yaşamak dönemi sona ermiştir. Herkesin Ar-Ge yaparak bir adım öne çıktığı bir dünyada, kopyalayarak üretmek devri bitmiştir.
İmalatçılar arasında çok mükemmel firmalarımız var, ama sayıları çok az. Yetenekli imalatçılarımız dünyaya parça tedarik ediyorlar. Motor geliştirmek dünyanın en zor işidir. Dökümünü Almanya’ya sipariş etmek zorunda kalıyoruz.
Yeni Ar-Ge Merkezi’mizde 60 yakın koltuğu imalatçılarımıza ayırdık. İmalatçılarımız olmadan, bir Ar-Ge Merkezi’nin mükemmel çalışacağına inanmıyorum. Ford Otosan olarak imalatçılarımızı geliştirmek üzere bir misyona sahibiz. Bu yüzden onlara her türlü imkanı sağlamaya çalışıyoruz. Aynı şekilde firmalarında buna istekli olması ve kaynak ayırması gerekiyor.
Son yıllarda imalatçılarımızı gezdiğimde büyük bir gurur duyuyorum. Kendi içerisinde test merkezlerini kurmuş, artık otomasyonsuz iş yapmayan, çalışmalarını kalite ödülleriyle taçlandırmış imalatçılar var. Türk tedarikçiler artık yurt dışında fabrika satın alarak, küresel OEM’lere parça üretiyorlar.
TAYSAD’ın önünde inanılmaz fırsatlar var
Sivil toplumun gücü, ülkemizde çok geç keşfedilmiştir. Ne kadar önemli olduğunu, işin içine girerek sonradan anlıyoruz. TAYSAD, Türkiye’nin önemli sivil toplum kuruluşlarından biridir. TAYSAD’ın önünde inanılmaz fırsatlar olduğunu düşünüyorum. Bu fırsatların çoğunu da mevcut yönetim gayet başarılı bir şekilde değerlendirmeye alıyor.
Fırsatlar olduğu kadar tehditler de var. Artık TAYSAD’ın daha üst seviyede bazı gelişmelere ve yeniliklere yön vermesi gerekiyor. En son TAYSAD yönetimiyle bir araya gelerek, Transatlantik Serbest Ticaret Anlaşması’nı değerlendirdik. Bununla ilgili Türkiye’de yapılması gerekenleri, yurt dışında olup bitenleri ve bu gelişmelere ne kadar dahil olacağımız konusunda görüş alış verişinde bulunduk. Bir yandan benim de içinde bulunduğum Ekonomi Bakanlığı’nın oluşturduğu grup çalışıyor. Öte yandan bizim görev aldığımız diğer STK’lar girişimlerde bulunuyor. Şu anda en büyük konsantrasyonumuz; AB ile ABD’nin yapacağı serbest ticaret anlaşmasıdır. Bu yüzden TAYSAD’ın, patronların Ankara’ya giderek sesimizi duyurmamız gerekiyor.
Bunun yanı sıra daha çok imalatçı firmanın daha üst seviyeye çıkmasını sağlamalıyız. Çok güzel şeyler yapılıyor, ama şu an geldiğimiz nokta bizi memnun etmiyor. Sadece TAYSAD’a değil elbette bize de büyük görevler düşüyor. İmalatçılarımızı kendi fabrikamızı göstermek, mühendislik merkezimizde yapılanları anlatmak bile değişimin başlangıcı olabilir.
Haberin Kaynağı : TAYSAD
17.10.2014