Hakan Koçak - Sağlam Metal Kuruluş ve Büyüme Hikayesi
Dr. İlhami Pektaş: Yerli ve Milli Üretime Andanmış Ömürler-19
Dr. İlhami Pektaş: Yerli ve Milli Üretime Andanmış Ömürler-19
Hakan Koçak - Sağlam Metal Kuruluş ve Büyüme Hikayesi
Sene 1982, üniversite için geldiğim İstanbul’da, mühendislik okudum. Memur olan babamın ve ev hanımı annemin beş çocuğundan üçüncüsüydüm. Meslek Lisesi-elektrik bölümünü bitirmiştim. Nasıl olsa meslek lisesi mezunları üniversite sınavlarında başarılı olamıyor diye lise son sınıfta 2 aylık bir hızlandırılmış kursa gitmiş, kursun son günlerinde de arkadaşlarla birlikte on sekiz okul tercihimi yapıp, listeyi bir kenara atmıştım. Haftalar sonra sonuçlar geldiğinde gördüm ki İTÜ’ye bağlı Sakarya Mühendislik Fakültesi, Metalurji Mühendisliği’ni kazanmışım. Görür görmez alt katta oturan dayımın “Meydan Larousse” ansiklopedisine bakıp metalurjinin ne olduğunu öğrenmiştim. Allah’tan sevdiğim ve kendimi verdiğim bir branş oldu. Şanslıymışım.
Sakarya’da lisans öğrenimimi 1986 yılı Haziran ayında tamamladıktan sonra, yine İTÜ’nün Metalurji Fakültesi, Malzeme Mühendisliği branşında yüksek lisans yapabilmek için o yaz çok yoğun bir çalışma içine girdim. Amacım yüksek lisans sınavlarında başarılı olarak, giderek daha çok sevdiğim mesleğimde uzmanlaşmaktı. O zamanlar Sakarya’dan gelen öğrencilerin yüksek lisans sınavlarında pek şansının olmadığı söylenirdi. Çünkü sınav yazılı usulü yapılıyor ve yoruma dayalı sorular soruluyordu. Sınav komitesi üyeleri kendi okuttukları öğrencileri tanıdıkları için genellikle onları tercih ediyorlardı. Bir şansım vardı o da İTÜ’den her hafta Sakarya’ya gelerek bizim de derslerimize giren rahmetli Prof. Dr. Adnan Tekin hocamız idi. Onun bütün kitaplarını okulda ben dağıttığım için gözüne girmiştim. 200 tane kitabını balyalar halinde Maslak’taki fakülte binasından Büyükdere Caddesindeki dolmuş durağına getirirken naylon iplerin elimi kesmek üzere olduğunu hiç unutmam. Dolmuşla Beşiktaş’a geçip, oradan vapura yürümüş, vapurla da Haydarpaşa’ya geçmiştim. Sonrasında da Adapazarı trenine geçmem, iki saatlik tren yolculuğu sonrası, trenden indikten sonra yaklaşık iki kilometre yürüyerek o kitapları eve getirmem benim hiç unutmadığım bir gündü.
Nitekim Yüksek Lisans sınavlarında da sınava giren elli kişiden kazanan 13 kişiden 12. kişi bendim. Üç yıl süren bu dönem boyunca emlakçılık, teflon tencere pazarlama ve turist rehberliği gibi işler yaparak hep kendi harçlığımı kazanmaya, kendisini ailesine feda etmiş melek kalpli babama ve anneme yük olmamaya çalıştım. Yüksek lisansın bitmesine yaklaşık iki üç ay kala, Almanya ya gittim. Giderken sanki bir daha dönmeyecekmiş gibi tek yön bilet alarak bavulumu hazırlamıştım. Bavula bir refleks ile meslek kitaplarımı da (!) koymuştum. Almanya’da kaldığım iki hafta süresince yollarda hep fabrikaların önünden geçerken başından sonuna kadar onları inceliyordum. Bir gün de Krefeld şehrinde kurulu o zamanlar dünyanın en büyük çelik üreticilerinden Thyssen’in devasa entegre fabrikasını bir tanıdık vasıtası ile gezme imkanım olmuştu. Orada beni gezdiren Bay Bennecke benim ziyaretimden yaklaşık üç yıl sonra şirketin üst düzey yöneticilerden Türkiye’de şirket kurmak istediklerini öğrenince, benim ismimi vererek “O çocuğu bulun ve onu da işe alın, o Almanya’ya turistik ziyaret için gelip te benim burada fabrika gezdirdiğim tek kişi” diyerek tavsiye etmiş.
İki haftalık Almanya ziyaretim sırasında istesem orada çeşitli işlere girip bir şekilde kalabilecektim. Ama hem çok emek harcadığım yüksek lisansımı bitirmek hem de ailemden uzak kalmak istemediğim için okul açılmadan İstanbul’a döndüm. Almanya’ya yüksek lisans tezimi askıya alarak gitmiştim. Okulun bitmesi için deneylerim ve tez yazımı kalmıştı. Deneylerimi belli bir seviyeye getirdikten sonra nasıl olsa sonuçları ve tez yazımını akşamları ve hafta sonları hallederim diyerek iş arayışına başlamıştım. Zaten biriktirdiğim paramı Almanya gezisinde bitirmiş sayılırdım. Bir şekilde para kazanıp babamdan para istememeliydim.
Bu amaçla birçok işyerine telefon açtım ve ilanlara başvurdum. Başvurduğum ilanlardan bir telefon geldi. Arayan sekreter hanım 16 kişinin iş başvurusu olduğunu, bunları eleyerek beşe düşürdüklerini, benim de seçilenler arasında olduğumu ve benimle karşılıklı görüşmek istediklerini söyledi. Sonradan öğrendiğim, şirketin kurucusu benim el yazısı ve canlı bir üslup ile yazdığım özgeçmişimi ve meslek lisesi mezunu olduğumu duyunca benden yana tercihini kullanmış. Mülakat sırasında çelik işi ile uğraştıklarını duyunca iki hafta önce Almanya’da olduğumu ve Thyssen’i ziyaret ettiğimi duyunca patron çok şaşırdı. Çünkü bir sene öncesine kadar o fabrikanın çeliklerini satıyorlarmış Türkiye’de. Şöyle bir diyalog geçmişti aramızda:
-Kim gezdirdi seni?
-Bay Bennecke..
- O adam bize bile zor randevu veriyordu! Peki hangi kısımlarını gezdin?
-Haddehane, dövmehane, kalite kontrol..
Bunun üzerine sekreterini arayıp “kızım” diyerek “diğer görüşmeleri iptal et, biz aradığımızı bulduk” demişti.
Üç sene boyunca mesleğimle ilgili bu ilk işyerinde çalıştıktan sonra, yukarıda bahsettiğim Thyssen’den gelen teklif üzerine bir Alman yönetici ile birlikte Türkiye şirketinin kuruluş ve gelişme yıllarında ikinci kişi olarak bulundum. Altı sene boyunca şirketin hem İstanbul, hem de İzmir stoklarını kurup binlerce sanayi müşterisiyle buluşturdum. Daha sonra da şirket yönetimi ile uyuşmazlık ve şirket içi iletişim bozukluğundan meydana gelen aksamalar sonucu istifa ettim. Mesleğimle ilgili üçüncü kez bir yerde daha çalışmak istemediğimden dolayı kendi şirketimi kurdum.
Sağlam Metal, Bayrampaşa’da küçük bir depo olarak kuruldu. Ama tüm Türkiye’deki sanayicilerin çelik, bakır ve ısıl işlemle ilgili sorunlarını bildiğim ve bu konular hakkında yazdığım kitaplar nedeniyle tanındığım için ben hep yollarda, müşteri ziyaretlerinde idim. Onları ziyaret eder, yeni geliştirilen malzemeler hakkında bilgi verir, halihazırda kullandıkları malzemelerden yenilerine geçiş aşamalarında onlarla birlikte hareket ederdim.
Bizim mesleğimiz çelik ve bakır gibi binlerce çeşidi olan bir yelpazeyi kapsar. Bunların her birinin ayrı ayrı özellikleri ve buna göre de kullanım alanları vardır. Hatta ısıl işlemleri de farklıdır. Bu ve buna benzer diğer ayrıntılara dikkat edilmezse, çelik çatlar, kırılır veya kullanım yerinde çabuk aşınır.
Ulaşamadığım yerlere kitap yolu ile ulaşıp bilgi vermek amaçlı çıkardığım Takım Çelikleri Kitabımızın (Gri kitap olarak ta bilinir) geçen sene 10. baskısını yaptık. Endüstride kullanılan Bakır Alaşımları ile ilgili derli toplu bilgi veren ilk Türkçe kitap olan Bakır Alaşımları kitabımızın ise dördüncü baskısını yapmak üzereyiz. Bunun dışında isimlerini sayamayacağım başka kitaplarımız da basıldı. Hele hele bir Alman Yayınevi ile anlaşmamızın iki sene sürdüğü bir efsane kitap var ki mutlaka bahsetmek lazım.
1960’lı yıllardan bu yana hep değiştirilerek basılan “Tabellenbuch” adlı kitap. Almanya’da 65 kez basılmıştı. Dilimize “Metal ve Makine Tabloları El Kitabı” olarak çevirdiğimiz bu kitabın tercümesi de yaklaşık iki yıl sürdü. Bu kitabı bilenler dilimize kazandırdığımız için çok mutlu oldular. Bu kitaplar işini seven kişiler tarafından okunan, öğrenilen ve masa üzerinden kaybolan kitaplar oldu hep. Müşterilerimiz “benim kitabı masamın üzerinden almışlar yenisini istiyorum” dediğinde hem tebessüm ederiz hem de gurur duyarız. İşimin en çok sevdiğim yanı ne diye sorulduğunda ben hemen kitaplar derim. Çünkü üretim ve stoklarımızdan yaptığımız satışlar ticaridir. Ama kitaplar üzerinden sanayimize sürekli katkı yapmak gönül işidir.
Kitap konusunu biraz açtıktan sonra tekrar ticari faaliyetlerimize geri dönecek olursak o noktada 2004 yılındaki kararımızdan bahsetmek gerekir. O yıl yüksek lisans tezimin konusu olan ve yıllardır ithal ederek müşterilerimize temin ettiğimiz “Sert Bakır Alaşımları” malzeme grubunu artık kendimizin imal etmesi gerektiğine karar verdik ve Çayırova’daki arsamızı alarak dökümhanemizin temelini attık. 30 Ağustos Zafer Bayramı gibi hiç unutulmayacak bir günde yaptığımız açılış ile Sağlam Metal, 2005 yılında sanayiciliğe adım atmış oldu. İki ila üç yıl zorlandık ama sonrasında hem yurt içi hem yurtdışı müşterilerimize bu malzeme grubunu kendi tesislerimizde yaparak teslim etmenin haklı gururunu yaşadık.
Bugün geldiğimiz noktada yurt içinde havacılık, savunma ve diğer sektörlerimizin ihtiyacını karşılayan yurt dışında da otuz dört ülkeye ihraç edilen bir ürün grubu oldu bizim için. İlave olarak Balıkesir’deki fabrikayı da 2016 yılında devreye alarak kapasite artışı sağlamış olduk. Ülkemizin onaylı 649. Ar-Ge Merkezi olduk. Elimizde birçok kurum ile birlikte yürüttüğümüz çevre, sağlık, ürün geliştirme ve verimlilik programları altında projelerimiz var.
Çelik kanadında geldiğimiz noktada ise Çayırova, İkitelli, Balıkesir, İzmir ve Adana stoklarımızda yaklaşık 2.500 ton stoğa ulaşmış durumdayız. Bu yıl Çayırova tesislerimizde bir Isıl İşlem tesisi başlatacağız. Bu tesisi Temmuz ayına yetiştirmeye çalışıyoruz.
Diğer taraftan gerek çelikte gerekse bakırda geri dönüşümü sağlamaya çalışıyoruz. Müşterilerimizden hurdaya çıkan malzemelerini alıp geri dönüşüme sokmaktayız. Bu hizmete ilk defa 2004 yılında başlamıştık. O da gelişen bir iş kolu oldu bizim için.
Yaklaşık 230 çalışanımız ve yan sanayiimiz ile elimizden geldiğince aralıksız yatırım yapmaya çalışan bir şirketiz. Gelecek nesilleri de düşünerek hem yatırım hem de sürdürülebilirliği sağlamaya çalışıyoruz. Sürdürülebilir kalkınma amaçlarına hizmet eden uygulamaları ön plana çıkarmaya çalışıyoruz. Bu bağlamda, yatırımlarımızda enerji tasarruflu makine ve ekipman tercih ediyoruz. Temiz enerji hedefimize uygun olarak bu haftalarda 2. güneş enerjisi santralimizi devreye alacağız. Bilinçli kaynak tüketimine dikkat ediyoruz. Dijital dönüşüme yönelik yatırım ve daha ileri aşamalar için araştırmalarımız devam ediyor.