İşimize Kindar Olmalıyız, “Biz Neden Yapmayalım” Demeliyiz
Türkiye’nin plastik sektörü, aynı zamanda plastik makine sanayiinin de gelişimini sağladı. Sektörün ilk tohumlarının atıldığı dönemlerde yetenekli ustalar ve girişimcilerle bu alanda da başarı öyküleri yazıldı. Sektörün kuruluş ve gelişme aşamalarının tamamında rol oynamış
Gençlere işlerini gerçek anlamda sevmeyi, “ibadetlerini iş başında yapacak kadar” çalışmayı ve her zaman başında durmalarını öğütlüyor. Türkiye’nin geleceğinden de umutlu olan Hasan Manav, “Türkiye Avrupa ülkeleri gibi olacak, olmalı. Başka yol yok” sözleriyle geleceğe bakarken, bütün iş insanlarının sadece işlerine “kin” duymaları gerektiğini belirterek, “İşimize kindar olmalıyız, biz neden yapmayalım demeliyiz” diyerek çalışmayı öneriyor.
Sektörün duayen isimlerinden olan ve 1962’de makine ve ekipmanları üretimiyle sektöre adım atan Hasan Manav PLASFED DERGİ’nin sorularını yanıtladı.
-Sayın Manav, yılların deneyimine sahip olarak bugünden geleceğe baktığınızda kafanızda nasıl bir manzara oluşuyor?
Biz sıfırdan sanayici olduk. Hile hurdayı karıştırmadık, çalıştığımız fi rmalar bizi bilir. Bugünden baktığımda ise geleceği olumlu görüyorum, iyiye gidiyoruz. Ben çok umutluyum. Türkiye eninde sonunda Avrupa gibi olacaktır, olmaması mümkündür. Bugün yaşanan toplumsal sorunlar çözülürse çok daha büyük atılımlar yapabiliriz. Bu sohbetle ilgili, “Hasan Manav ile konuştuk bize; Çalışmak, çalışmak, çalışmaktan başka çıkar yol yok” demeniz gerekir. Gençlere şunu söylüyorum. Türkiye’nin kalkınması şunla-bunla olmaz, çalışmakla olur. Başka yolu yok, çalışacaksın. Tabii ki bir de eğitim konusu var.
-Evet, bu konu önemli hatta sektörde bugünlerde en fazla duyulan ifadelerden birisi bu.. Aslında plastik sanayicileri bu konuya ilk eğilen sektör mensupları olarak dikkat çekiyor.
Evet, ben de bu çalışmaların içinde bulundum. Bir okul da yaptık. Maalesef hızlı davranamadık. Açıkça söylüyorum ben kendi çapıma göre bir şeyler yaptım, bütün sanayicilerimiz benim gibi kendi çaplarına uygun, cansiperane çalışmış olsaydı her sene bir okul yapardık. Yirmi yılda bir okul, ikincisi de sorunlu. Benim yönetimde olduğum dönemler oldu. Bu konuda başarılı olamadık. Kongrelerimizde de arkadaşlarımızı bu konuda eleştirmişliğim var.
Şunu söyleyeyim, elimde yekti olsun iki kilometrede bir okul açar, kadınlarımızı eğitirdim. Kadınlarımız evde oturuyorlar. Bir vakit Almanya’ya gitmiştim, 18 yaşında çocuklar takım yapıyorlardı, hayran olmuştum. Çalışan insan, doğru insan neredeyse yanından ayrılmamak lazım.
Okullar için, başta Devlet olmak üzere herkes elbirliği ile çalışmak zorunda. Bir konu daha var, okulların donatımı konusunda İtalyanlar vs. destek veriyordu. Bizim buna gerek bırakmamamız lazım. Okul, eğitim vazgeçilemez bir konu haline geldi.
-Biraz sizden söz edelim, sektörde ilk çalışmalarınız nasıl başladı?
Çalışmanın ne olduğunu biliyorum. Çocukken, dericiler için pislik de topladım, simit de sattım. Sektörde ise ilk 1958 yılında çalışmaya başlamakla oldu. İlk fi rmamı da 1962 yılında kurdum. Plastik makine parçaları üretiyorduk. Vidalar, kovanlar, silindirler, hidrolik silindirler.. Aşama aşama geliştik. Daha sonra 1970 senesinde makine üretimine başladık. Piyasada kendimizi böyle kabul ettirdik. Biliyorsunuz ithalat o dönemlerde zordu. Ama bu bize büyük kolaylık sağlandığı anlamına gelmiyordu. Biz de zahmetler içinde işimizi büyüttük.
İlk ustalarımı, öğretmenlerimin beni teşvik edişini hatırlıyorum. Umberto usta ile tanışmıştım. Ortak makine yapmaya karar verdik. Yarı yarıya ortaklık kararı aldık. Avrupa’ya gittik, inceledik makine üretmeye başladık. Bütün plastik sektörü Umberto ustayı bilir. Daha sonra mühendisler işe aldık, parça da üretiyorduk. Türkiye’de ilk hidrolik silindiri ben yaptım. Vehbi Koç ile tanıştım. O zamanlar ithalat izni alabilmek için Sanayi Odası’na kayıtlı üreticilerden belge alınırdı, “Türkiye’de üretilmiyor” diye. Sadece makine değil, çok sayıda aksesuar da yaptım. Makine imalatçılarının birçoğunda benim ürettiğim parçalar kullanılıyordu. Daha sonra makine işine de girdik. Başarılı da olduk. İstanbul, Gaziantep, birçok yere makine sattık. Sanatımı sevdim ve Allah bana ziyadesiyle yardım etti. Çok iş kazası atlattım, 10-15 gün komada kaldım. Neredeyse, her yerden ameliyat oldum. Doktor ve teknolojiyi seviyorum, güzel bir hemşire de varsa hemen ameliyata ikna oluyorum.
İşimizi büyüttüğümüz dönemde hep işimin başındaydım. İşçilerim için aileleriyle birlikte yıl başından önce her zaman yemek düzenlerdim, Uludağ’a geziler, ailecek rahat etsinler diye Tekirdağ’a denize gezi düzenlerdim. İşçilerimizin, eşlerinin bütün doğumlarında Eşim katkı verdi, hastaneye götürdü.
Bu nedenle çalışmayı biliyorum ve çalışmayı seviyorum. Bugün de emekliyim ama Silivri’nin vergi rekortmeniyim. Geçenlerde bir villa yapıp sattım. Tapu değerini de tam gösterdim. Bana “deli misin” dediler ama doğrusunu yaptım.
-Hasmak bugün imalat sanayiinde değil, bu süreç nasıl gelişti
İşimizi büyüttük ama hep zahmetler içinde yürüttük. Serbest piyasaya geçiş, Özal dönemi öncesi Avrupa’da işçilerden, işçi hanımlarından döviz bularak yatırım yapmaya çalışıyorduk. Birçok şirket gibi 1994 krizi bizi çok fazla etkiledi. Türkiye olarak, çalkantılı dönemlerde, koalisyon dönemlerinde çok enerji kaybettik. Ben 70’lerde sanayiciyim, pasaport alabilmek için kuyruk bekliyordum. Ben işinde hassas, seven, çalışan biriyim. Ekonomik kriz gelip, inişli çıkışlı süreç başladı ve tahammül edemeyeceğimiz şeyler de oldu. Ben de bıraktım. Zamanla oğlum (Muharrem Manav) yetişti ve o da iş kurdu. Bizim sanayii olarak polimer teknoloji bilgimiz zayıf. Oğlum İngiltere’de polimer üzerine eğitim gördü. Makine yapıyoruz, plastik mamul üretiyoruz ama polimer konusunda sıkıntılıyız. Yıllar önce Petkim vardı şimdi yine Petkim var. Başkası yok. Oğlum polimer üzerine eğitim gördü. Bu alanda dediğim gibi eğitim önemli.
-Sektörün gelişim aşamalarından biraz bahsedebilir misiniz, nasıl bir ortamda faaliyet gösteriyordunuz?
İlk başta ve uzunca bir süre 5-6 fi rmayla çalıştık. Hepsi de bugünlerde duayen oldular ve arkadaşça çalıştık. Ben diğer arkadaşlardan farklı olarak diğer bütün üreticilere parça da yapıyordum. İlk başlarda sadece parça üretiyorduk, arkadaşlarımız makine üretimini geliştirmeye başladılar. İlk başta ben “ben yaparsam daha iyi yaparım” diye şaka yapıyordum ama sonra biz de başladık. İşimizi 12 metrekare bir atölyede başlatmıştık, 12 bin metrekareye kadar çıktım. Makine ihraç ettim, standart geliştirerek parça ürettim. İthal ürünler için bile standart geliştirip parça tedarik ettim. Sanayicimiz servis nedir, bakım nedir ilgi göstermez. Arabasını servise götürür ama makinesinin bakımını yapmaz, üreticiden bekler. Yapmazsanız kötü olursunuz.
Ben akrep burcuyum, inat ettim, hırslandım ve ürettim, başarılı oldum. Bahsettiğim nedenle de ağlayarak işimi bıraktım. Ekonomik krize de bağlanarak zorlandık, istemediğim şeyler yaşadık. Ama o döneme ilişkin her ihtilafta haklı çıktım.
-Bugün HASTEK bayrağı devralmış..
Evet şu anda işletmemiz makine ithal ediyor. Ben, 1995-96’da Çin ziyareti sonrası bakışımı değiştirdim ve Hastek’i kurduk ve oğullarım devam ediyor. İşleri de büyüttüler.
Ama şunu söyleyim, ben çalışmayı, işi seviyorum. Herkese de bunu söylüyorum. Sevmiyorsan yapmayacaksın, işinin hamallığını da yaparsan, zevkli bir patron olursun. Ben ibadetimi işin başında yaptım diyorum. Çalışırken de “bu makineleri nasip et” diye dua ediyordum.
-İmalatçılıktan uzak kalma kararınızdan üzgün müsünüz?
Evet, elbette çok üzgünüm. İşi erken bırakmasaydım keşke dediğim oluyor. Bir yönüyle, papaza kızıp orucu bozduk. Ama çocuklarıma da imalat yapın demeye dilim varmıyor. Çünkü ülke olarak, insan olarak bu konuda eğitimimizin yetersiz olduğuna inanıyorum. Geçmişte 14 mühendis çalıştırmaya kadar teknik olarak büyüdük. Bu sayı başka fi rmalarda yoktu. Ama şunu söyleyeyim, bu mühendislik işlerinde lisan, kendini geliştirmek çok önemli. İstediğin kadar mühendis ol, lisan bilmiyorsan literatürü takip edemiyorsan mühendisliğin işe yaramaz.
-Makine imalat sanayiine yönelik bir ilgi var. Sizce bu işin ana unsurları nedir, imalat sanayiine girmek isteyen bir gence ne söylersiniz?
Söyleyeceğim şu, hangi imalatı seçerlerse seçsinler öncelikle o işi iyi bilecekler, araştıracaklar. Geçmişe nazaran bunu yapmak çok daha kolay. Biz fuarlara gidip bilgi almaya çalışıyordum ama şimdi başta internet bilgi kaynağı çok fazla. Mutlaka ama mutlaka araştırma geliştirme fonu ayıracak. Yüzde 10-15 diyelim. Avrupa bunu böyle yapıyor. Ortaklık da iyidir. Biz ortaklığı kahvehanelerde kuruyorduk ama ciddi bir yaklaşımla bu yolu kullanabilirler.
İnsanoğlu azmederse onu engelleyebilecek bir şey yok. Bizim noksanımız ise birbirimizi çekemiyoruz. Makinecilerle ben kardeş gibiydim. Çin’de imalat yapmayı diğer makinecilere öneride bulundum. Çin’de müthiş altyapı vardı ve yarı yarıya ucuza imal ediyorduk. Almanlar, İngilizler Çin’den mal alıyorsa bir bildikleri var diye düşündüm ama olmadı. Çin çok hızlı bir gelişme içinde.
Gençler şu hususu da unutmamalı, işlerinin başında olmalılar. İşçim benim kadar refahla yaşmalı. Benim 10’dan fazla ustam-kalfam kendine fabrika kurdu. İşi takip etmeyi benden öğrendiler. Eşimle akşam yemeğine çıkardık, dönüşte ben fabrikaya giderdim, bekçilerimle muhabbet ederdim. İşimin hep başında oldum.
Türkiye’de sanayici doymasını bilecek, doyurmasını da bilecek. İşçisini doyuracak. Herşeyi üreten insan. Dünyada teknoloji dediğiniz daha 150 yıldır var. Vergi kaçırmak nedir benim kitabımda yazmaz. Sigortasız işçi çalıştırmam. Kaçak işçi çalıştıranlara “Boşuna namaza gitme” diyordum. İnsanları aldatmaya gelmez.
Haberin Kaynağı : PLASFED DERGİSİ
14.01.2014