Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu
Su Beka Sorunudur-Egemenlik Konusudur
Su yaşam için gerekli olmasının yanı sıra, suyun korunması, savunulması, doğru kullanılması, herkesin temiz, hijyenik ve sağlıklı bir suya ulaşım hakkı olduğu uluslararası sözleşmelerce de düzenlenen maddeler arasında yer almaktadır. Yeterli miktarda ve iyi kalitede suyun varlığı, tatlı su ekosistemlerinin olduğu kadar, gıda güvencesinin ve sürdürülebilir kalkınmanın, dolayısıyla insanlığın geleceğinin de temel koşuludur.
2030 Yılında Dünyanın 3/2^si su sıkıntısı ile karşılaşacaktır. Dünyada birçok bölge ‘SU STRESİ BÖLGESİ OLARAK TANIMLANMAKTADIR (WATER STRESSED REGION). Devletler suyu sadece bir ekonomik ve ya ticari bir meta olarak görmeyip, ekolojik sistemin bir parçası, stratejik doğal kaynak ve daha da önemlisi dünyadaki söz konusu su kıtlığı nedeniyle bir GÜVENLİK sorunu olarak görmektedirler.
UNICEF tarafından hazırlanan “İçme Suyu, Sanitasyon ve Hijyen Alanında İlerleme: Sürdürülebilir Kalkınma Hedefinde İlk Durum” raporuna göre tüm dünyada her 10 kişiden 3’ünün (2,1 milyar insan) evinde güvenilir temiz (clean water) kullanma suyu bulunmazken, her 10 kişiden 6’sı, yani yaklaşık 4,4 milyar insan da uygun koşullara sahip sanitasyondan yoksun olarak yaşıyor.
Birleşmiş Milletler’e bağlı UN-Water kuruluşuna göre, dünyada artan nüfus, endüstrileşme, artan tarım faaliyetleri, küresel ısınma, kuraklık gibi nedenlerle suya talep artarken, tatlı su kaynakları her geçen yıl azalıyor. Dünya yüzeyinin dörtte üçü sularla kaplı olmasına rağmen, insan kullanımına uygun tatlı su miktarı sınırlı. Dünya yüzeyindeki mevcut suyun yüzde 1’den daha az bir kısmı ekosistem ve insan kullanımına elverişli tatlı su kaynaklarından oluşuyor. Buna göre, dünya üstünde yaklaşık 35 milyon kilometreküp tatlı su bulunurken, bunun sadece 105 bin kilometreküpü elverişli tatlı su kaynakları arasında yer alıyor.
Günümüzde su, enerji, kimyasal, içecek ve gıda üretimi dâhil olmak üzere birçok ekonomik faaliyet için en önemli girdilerden biri olarak kullanılıyor. Sadece hidroelektrik üretiminde değil, fosil yakıtlar veya kaya gazı gibi yeni enerji kaynaklarının üretim süreçlerinde de su, yoğun bir şekilde kullanılıyor.
Artan nüfusun yanı sıra, kentleşme, göç nedeniyle de tüketim düzeyinin yükselmesi ve özellikle gıda ürünlerine yönelik taleplerin artması da su kaynakları üzerinde ilave baskı yaratmaktadır. Suyun kalitesinde görülen değişimler, kirlilik, kuraklık ve biyo çeşitlilikte azalma su ile ilgili başlıca ekolojik problemler olarak sıralanıyor.
Türkiye’de Su Kaynakları ve Su Sorunu:
Türkiye’nin maalesef ULUSAL BİR SU POLİTİKASI YOKTUR, sanılanın aksine su zengini bir ülke de değildir. Daha önceleri uluslararası kriterlere göre ‘Su Stresli Bölgeler’ arasında yer alan Türkiye, son yıllarda hükümetin uyguladığı yanlış politikalardan dolayı artık ne yazık ki Dünyada ‘Yüksek Stresli Su Bölgeleri arasında yer almakta ve hızla “SU FAKİRİ” ülkeler arasına doğru ilerlemektedir.
Devlet Su İşleri’nin resmi sitesinde yer alan verilere göre, ülkede kişi başına düşen su miktarı kriteri üzerinden ülkeler “su zengini” veya “su fakiri” olarak nitelendiriliyor. Bu sıralamaya göre kişi başına düşen yıllık su miktarı 8.000 m3 ‘ten fazla olan ülkeler su zengini, 2.000 m3’ten az olan ülkeler su kıtlığı yaşayan ülkeler ve 1.000 m3’ten az olan ülkeler ise su fakirliği çeken ülkeler arasında yer alıyor. DSİ’nin verilerine göre Türkiye’de yıllık kişi başına düşen su miktarı yaklaşık 1519 m3. Bu miktar ile de Türkiye, su kıtlığı çeken ülkeler kategorisinde yer alıyor.
TÜİK’in 2030 yılı için 100 milyonluk nüfus tahmini göz önünde bulundurulduğunda, mevcut su miktarı ve tüketimi sabit kaldığında kişi başı kullanımın 1120 m3/yıl civarında olacağı öngörülüyor.
Su kaynakları, evsel, endüstriyel ve tarımsal atıklarla her geçen gün daha da kirlenmektedir. Türkiye’deki 1.397 belediyeden sadece 591’inin atık su arıtma tesisi bulunmaktadır. Kirlenen su kaynakları yalnız biyolojik çeşitliliği değil, aynı zamanda geçim kaynakları suya bağlı olan çok sayıda insanı da doğrudan etkilemektedir.
Dünya su kaynaklarının yaklaşık %70’i tarım amaçlı kullanılırken, sanayi kullanımı %19, evsel kullanım ise %11 civarında bulunuyor. WWF’in DSİ istatistiklerinden derlediği Türkiye Su Riskleri raporuna göre, Türkiye’de de tarım sektörünün su kaynaklarının kullanımındaki payı yaklaşık %72’dir.
OECD’nin gelecekte tarımda su alanında risk yaşayacağını öngördüğü ülkeler raporunda Türkiye de yer alıyor. “Su Kıtlığı”, ‘Küresel İklim Değişikliği’ ve ‘Su Kalitesi’ açısından Türkiye en büyük risk grubu ülkeler arasında belirtilmiştir. Tarımda yaşanacak su tehlikesi endeksine göre de Türkiye, 2024-2050 dönemi içerisinde en çok risk arz eden ilk 15 ülke arasında gösteriliyor.