Av. Selin Mirkelam Falay
Ticari Mal Satış Sözleşmelerinde Ayıp ve Ayıba Karşı Alınabilecek Hukuki Önlemler
Ticari hayatta sıklıkla karşılaşılan mal satış sözleşmeleri çerçevesinde satılan ürünlerde sıklıkla ayıp çıkabilmekte, bu ayıplar gerekli yasal bildirimlerin süresi içerisinde yapılmaması nedeniyle çoğu zaman giderilememekte ve alıcılar mağdur olmaktadır.
Bu tehlikenin bertaraf edilmesi bakımından aralarında sorumluluk doğabilecek tarafların, sorumluğun açık veya gizli ayıptan kaynaklanıp kaynaklanmadığının, hukuka uygun şekilde yapılmış ayıp ihbarının ve bu konuda başvurulabilecek yasal yolların irdelenmesi gerekmektedir.
Öncelikle her ne kadar sözleşme alıcı ile satıcı arasında yapılmışsa da eğer satıcı malın üreticisi konumunda değilse bu durumda üreticinin de hukuki sürece dahil edilmesi sonradan bir dava veya cebri icra yoluna başvurulması halinde ayıptan etkilenen tarafa bazı korumalar sağlayacaktır.
Ticari satım sözleşmelerinde ayıp bazen malın olağan incelemesi sonucu tespit edilebilecek kadar aşikar iken bazen de belli bir süre sonra veya kullanım sonucu ortaya çıkabilmektedir.
Bu durumda Türk Ticaret Kanunu (TTK) m.23/1/c uyarınca malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Eğer ayıp bu süre içerisinde de tespit edilemeyecek nitelikteyse Borçlar Kanunu’ndaki ayıp hükümlerine göre hareket etmek gerekecektir.
Bu bildirimin şekli bakımından kanunda açık bir hüküm bulunmaması nedeniyle TTK m.18/3’ yollama yapılarak tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılacağını kabul etmek isabetlidir.
Bazı durumlarda taraflar arasındaki ticaret hacmi nedeniyle bir ayıp ihbarında bulunulması ve akabinde yasal yollara başvurulması ticari ilişkileri zedeleyebilmektedir. Bu durumda ayıbın tespiti bakımından bir delil tespiti yapılması yerinde olacaktır.
Yapılacak delil tespiti ile birlikte maddi olgunun doğruluğu ortaya çıkar. Örneğin satıcı tedarikçi ise malda üretimden kaynaklanan bir ayıp olduğu ortaya konabilir ve bu şekilde üretici de bu durumdan haberdar edilir.
Bir üst aşama ise tespit davasıdır. Eğer taraflar sadece ayıbın tespitini talep ediyor ve aralarında ayıptan doğan bağımsız bir alacak ilişkisi olmadığını iddia ediyor ise, bu durumda tespit davası açılabilir. Bir başka deyişle burada satıcı alıcının ortaya çıkan ayıp nedeniyle elindeki ürünleri değiştirmiş, para iadesinde bulunmuş veya farklı bir yöntemle mağduriyetini gidermiş de olabilir. Bu durumda tespit davası sadece ayıbın tespitine yönelik olacaktır.
Yukarıda belirtilen yollar dışında eğer alıcı bir zarara uğramış ve hem malın ayıbının tespiti hem de zararın tazmini talep ediliyorsa bu durumda bir eda davası açılması gerekecektir. Örneğin bir Fransız markasının tutkalının Türkiye’de satışını yapan satıcının sattığı tutkal nedeniyle alıcının ürettiği ahşap ürünlerin parçalarının tam olarak yapışmaması veya açma yapması durumunda alıcının müşterilerinin ürünleri iade etmesi halinde alıcının ürünleri ayıpsız olanlarla değiştirmesi veya müşterilerinin zararlarını gidermesi söz konusu olabilir.
Sonuç olarak ticari mal satış sözleşmelerinde ayıbın tespiti, bildirimi ve taraflar arasındaki ticari ilişki göz önünde bulundurularak alınacak önlemler hususi önem arz etmektedir. Bu önlemlerin taraflar arasındaki somut ilişkiye göre belirlenmesi ve menfaat dengesinin korunması gerekmektedir.