Ürün ve Hizmet Tedarikçisi Değil Çözüm Ortakları Arıyoruz
BARBAROS OKTAY: MAN; belirli bir süre önce NEOPLAN markasının ürünlerinin tamamını Ankara’daki fabrikasında üretilmesine başlama kararı alarak Türkiye’deki üretim portfoyünü ve kapasitesini artırdı. Bu karar sonrası Ankara’daki fabrikamız da sadece bir üretim tesisi olmaktan çıkarılarak mühendislik ve ürün geliştirme faaliyetlerinde Alman meslektaşları ile ortak çalışmala
Türk otomotiv ve otomotiv yan sanayisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk otomotiv ana ve tedarik sanayi ülkemizin lokomotif sektörü olma konumunu hep koruyor. Bu nedenle sektördeki büyümenin ülkemizin büyümesine paralel veya daha hızlı olması durumunda ülke gelişimine katkısı tartışılamaz bir gerçektir. Geçen son 10 yılda olduğu gibi önümüzdeki yıllarda da Türkiye’nin otomotiv ana ve tedarik sanayisi dünya liginde önemli bir aktör olma çabasını devam ettirmesi şart.
Ancak bunun için sürdürülebilir olarak büyümek ve önümüzdeki fırsatları ve riskleri iyi değerlendirmek önem arz ediyor. Benim bulunduğum noktadan baktığımızda; ülkemize gelecek üretim amaçlı yatırımlara verilen desteğin yanı sıra otomotiv tedarik sanayinin ihracatını artırması için yapılacak çalışmalara öncelik verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Otomotiv sanayimizin büyümesi sadece ülkemizdeki yatırım ve montaj hatlarının artması ile değil, tedarik sanayinin küresel otomotiv imalatçılarına daha çok ihracat yapması ile gelişecektir.
Avrupa’daki otomotiv ana sanayilerinin mevcut kapasitelerinin yakın bir gelecek için çok fazla genişlemeye ihtiyaç duymayacağı görülüyor. Bu nedenle ülkemize gelecek yatırımların yakın gelecekte çok fazla olmayacağı kanaatini taşımaktayım. Yeni bir yatırım gelemeyecekse Avrupa’daki mevcut yatırımlara nasıl daha fazla ihracat yapılabilir sorusunu çözümlemek gerekiyor. Ayrıca ülkemizdeki mevcut yatırımların yerlilik oranlarının yükseltilmesi de bilindiği gibi çok önemli bir konu. Genel olarak yüzde 55 seviyesinde olan bu rakamın doğru çalışmalar ile yüzde 80’lere çıkarılmasının hedeflenmesi gerekiyor. Bunlardan dolayı Türk otomotiv tedarik sanayisine verilecek destekler giderek çok önemli bir konu haline geliyor.
OSD, TAYSAD, OYDER, ODD gibi çok önemli derneklerimiz ve bu konuda bilgi ve deneyim sahibi insanlarımız var. Genel olarak rekabet gücümüzü artırmamız için gereken çalışmalara öncelik verilmesi durumunda artan bir ivme ile sektörün büyümeye devam edeceğini düşünüyorum. Ancak bizimle beraber Orta Avrupa ve Kuzey Afrika ülkelerinin de uygun maliyetli iş gücü ile rekabetten her geçen gün daha fazla pay almaya çalışacağından, ülkemizdeki milli gelir düzeyinin artması ve bizim rekabet düzeyimizin etkileneceğinden de bahsetmek gerekir.
Tecrübelerinize dayanarak Türk tedarikçilerin performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hem kişisel olarak hem de görevim gereği Türk tedarikçilerin yurt dışındaki çalışmalarını yakından takip ediyorum.
Türk tedarik sanayicileri özellikle son 10 yılda çok önemli gelişmelere imza attılar. Bunu göz ardı edemeyiz. Şirketler kurumsallaşma yolunda çok ilerlediler. Fakat firmalar ihracat yapmaya başladıkları ilk yıllarda belki de tecrübesizliklerinden kaynaklanan yaptıklarını yanlışlar yüzünden bir takım ön yargıların oluşmasına neden oldular. Bu durum, Türk tedarikçilerin aşması gereken önemli bir bariyer olarak karşılarına çıkmaktadır.
Ancak bu noktada yakınmak yerine nasıl mücadele edilebileceği üzerine çalışmalar yapmak gerekiyor. Ülkemizde bunu çok iyi başaran tedarik sanayicilerimiz mevcut. Otomotiv üreticileri ile tedarik sanayinin ilişkisini 3 aşamada ele alarak konuyu özetlemek istiyorum. Bu üç aşama; tanıma ve teklif verme, proje süreci ve seri tedarik ve servis hizmetidir.
Seri Tedarik ve Servis
Çok açık yüreklilikle söylemek isterim, şu ana kadar sektörde rastladığı bir iki şanssız vaka dışında Avrupa’da Türk tedarikçilerin seri tedarik ve servis sürecindeki performansına ait olumsuz bir duruma rastlamadım. Bilakis, ülkemiz insanının sorun çözmedeki hız ve pratikliğiyle başarılı olmadaki gurur ve isteği buraya çok iyi motivasyon olarak yansıyor. Bunun sonucunda ise uzun vadeli ilişkiler kuruluyor. Buradaki temel eksiklik modern verimlilik geliştirme çalışmalarının devreye alınıp uzun vadede maliyetlere olan yansımasının tedarikçilerimiz tarafından tam anlamıyla tatbik edilememesidir.
Ana sanayi şirketleri uzun vadeli güvenilir ilişkiler kurarak bu ilişkilerde iyi hizmet ve yıllar içinde azalan maliyet performansı bekliyorlar. Hizmetin iyi sunulması konusunda bir sorun yok. Fakat maliyetleri azaltmaya yönelik çalışmalar ve bunların ürüne yansıması gibi mühendislik çalışmalarına önem verilmesi gerekiyor. Süreç analizleri, alt tedarikçi yönetimleri, üretimde verimlilik hedefleri ve yalın üretim çalışmaları ile süreçlerin sürekli iyileştirilmesi ve parça bazında seri üretim olarak çalışılması şart.
Proje Yönetimi
İkinci konu ise nominasyon kararı ile başlayan proje yönetimi. Çok iyi örnekleri olmakla beraber, ülkemizdeki proje yönetimi hususundaki gelişim ihtiyacı ana sanayi ile ülkemizdeki tedarik sanayicilerinin arasındaki ilişkilere de maalesef yansıyor.
Her bir parça nominasyon kararına bir proje olarak bakmak, bir proje organizasyonu ve lideri oluşturmak ve projenin istenilen kalite, maliyet ve termin süresinde tamamlanmasını amaçlamak gerekiyor. Bunun için şüphesiz, iyi yabancı dil bilen ve proje yönetimi hususunda deneyimli insanlara ihtiyaç var. Yurt dışındaki tedarikçiler ile Türk tedarikçileri karşılaştırdığımda gördüğüm ilk fark bizim tedarikçilerimizin çoğunun mühendislik ya da satış bürolarını bu projelerin yönetiminden sorumlu tutmaya çalışması. Hâlbuki yurt dışındaki tedarikçiler bunun için bünyelerinde özel proje yönetim ofisleri bulundurmaktadırlar. Böylelikle esas işi proje yönetimi olan bu insanlar, daha konsantre ve profesyonelce proje yürütüyorlar. Bunu ülkemizde de başaran tedarikçilerimiz mevcut olduğunu biliyoruz. Bu tedarikçiler farklarını iş süreçlerinde hemen belli ediyor. Bu zihniyetin tüm tedarikçilerimize yayılması gerekir.
Tanıma ve Teklif Verme
Tanıma ve teklif verme sürecinde dünyadaki ana sanayiler her geçen gün yenilikler üzerinde çalışıyorlar. MAN bildiğiniz üzere bir VW grup şirketidir. VW’de tüm tedarikçilerimiz ile iletişim kurduğumuz bir online portal bulunmaktadır. Bu portal üzerinden ihtiyaç duyduğumuz tüm parçalar için tedarik çağrısında bulunuyoruz. Her şey sistem üzerinden yürüyor.
Bunun için ana sanayi bazında sistemleri çok iyi tanıyan ve kullanılabilen uzman personele sahip olmak çok önemli. Ana sanayiciler bu sistemlerin kurulumu ve eğitimleri için başvurulması durumunda her zaman destek veriyorlar.
Bu sistemlerde malzeme gruplarına göre tanımlı ve onaylı tedarikçi olmak işin en önemli temeli.
Bu sistemler üzerinden tedarik ihtiyaçlarını takip etmek gerekir. Gelecekte Satın Alma Ofisleri ile tedarikçiler arasındaki ilişkiler bu sistemler üzerinden daha farklı şekillenecek. Artık eskisi gibi ‘Proje için beni nasıl olsa ararlar’ mantığından kurtulmak gerekiyor. Bunun yerine sistem üzerinden ‘Şirketimi ilgilendiren hangi projeler mevcut’ diyerek proaktif araştırma yapmalıdır. Bu açıdan sistemi tanıyabilen ve gerekli projeleri belirleyebilen eğitimli personele sahip olmak çok önemli. Ben, kişisel olarak her hafta katıldığım grubumuz bünyesindeki tedarik komitelerinde ülkemizde konu ile ilgili tedarikçi olmasına rağmen teklif verilmeyen ve sonrasında ilgili şirketlerin genel müdürlerinin ‘iş alamıyoruz’ diye şikâyet edilen çok vaka gördüm. Dolayısıyla, bu sistemlerin aktif olarak kullanılması bir başka şart.
Bu konudaki diğer önemli nokta teklif paketlerinin ve sunumlarının ana sanayilerdeki karar verme süreçlerinde ne kadar önemli araçlar olduğunun anlaşılmasıdır. Yine çok iyi örnekleri olmasına rağmen maalesef tedarikçi şirketlerden çok profesyonelce hazırlanmamış teklif paket ve sunumları ile karşılaşıyoruz. Bu tekliflerinin uygun olmasına rağmen nominasyonlariın başka ülke kaynaklı tedarikçilere gittiğini görüyoruz. Teklif paketi ve sunumu teknik şartnameler çok iyi incelenerek hazırlanmalıdır. Sunum mutlaka proje yönetimi hususunda bilgileri içermelidir. Herkesin zamanla yarıştığını unutmamak gerekiyor. Maliyet ne kadar uygun olursa olsun hiçbir ana sanayi, projesini parça tedariği için riske atmak istemeyecektir.
Diğer önemli bir konuyu ise teklif rakamları oluşturuyor. Ne yazık ki hala geleneksel olarak, ‘Nasıl olsa fiyatta pazarlık yapılacaktır’ öngörüsü taşınıyor. Bu nedenle ilk verilen tekliflerdeki maliyete pazarlık payları ekleniyor. Ancak daha öncede de belirttiğim gibi süreçlerini sistemler üzerinden yürüten, ana sanayicilerle pazarlık yapılmadan ya da teklif veren en iyi iki tedarikçi ile pazarlık yapılarak dosyalar kapanıyor. Bu da baştan pazarlık payı ekleyen Türk tedarikçilerini zaman zaman sürecin dışına itiyor.
Diğer bir noktayı ise lojistik maliyetleri oluşturuyor. Orta Avrupa her geçen gün iş süreçlerindeki kalitesini ve imkânlarını artırıyor. Bu da merkezi Avrupa’da bulunan tesislere coğrafi yakınlıklardan dolayı daha iyi lojistik maliyet olarak yansıyor. Bu bugün için hissedilen ve yakın gelecek için etkisini artıracak bir gerçek.
İhracat yapan Türk tedarikçilerinin lojistik verimliliklerini artırmaya yönelik dernek çatıları altında çözüm bulmaları ve güçlerini birleştirmeleri gerekmektedir. Ayrıca ihracat yapan şirketlerin lojistik maliyetlerinin devlet tarafından desteklenmesi de diğer bir katkı olabilir.
Hepsinden önemlisi, artık ürün ya da hizmet tedariği yapan sanayiciler değil, çözüm ortağı olan tedarikçiler arıyoruz. Bu nedenle tedarikçilerin şimdiye kadar tüm TAYSAD başkanlarımızın altını çizdiği Ar-Ge faaliyetlerine önem vermeleri çok ama çok önemlidir.
Elbette tüm bu iyi ve iyileşmeye açık olan yönleri vurgularken ihracat yapan yerli tedarikçilerimizin ülke adına çok önemli işler yaptıklarının altını çizmek gerekiyor. Bunu yaparken, bugünden çok daha fazla devlet desteğini hak ettiklerini vurgulamadan da konuyu kapatmak istemiyorum. En basit örnek olarak, bir konsept sunumu için yurt dışına giderecek şirket yetkilerinin vize problemi ile karşılaştığı durumları yaşanıyor. Bu yüzden fırsat eşitsizliklerine tanık oluyoruz. Tüm bunlara rağmen ülkemiz tedarikçileri çok başarılı işlere imza atıyorlar. Bir kez daha hepsine başarılar dilemek isterim.
MAN’ın Türkiye’deki operasyonlarından ve Türk tedarikçileri ile olan ilişkilerinden bahseder misiniz ?
Dünyanın önde gelen kamyon, otobüs şase ve motor üreticilerinden Man, bir Volkswagen grup şirketidir. MAN, merkezi olan Almanya dışındaki ilk yatırımını 48 yıl önce Türkiye’de yapmıştır. Bu nedenle- MAN ve Türkiye’nin temellerini çok uzun tarihsel geçmişten alan sağlam ilişkileri mevcuttur.
2009 yılında MAN Türkiye AŞ’nin CEO’su Münür Yavuz ve yönetim ekibinin aramıza katılmasıyla Ankara işletmemiz MAN ticari araçlar şirketler grubunda en iyiler arasında yerini almıştır. Otobüslerin uzun yıllara karşı korozyon dayanımını sağlayan ön işlem ve tüm gövde daldırılabilme imkânı bulunan kataforez kaplama tam otomatik tesisi yatırımı gerçekleştirilmiştir. Kablo tesisat üretim kapasitesi artırılmıştır. Böylece Man’ın dünya üzerindeki tüm otobüs ve yürüyen şaselerine hizmet verilmeye başlanmıştır. Man belirli bir süre önce NEOPLAN markasının ürünlerinin tamamını Ankara’daki fabrikasında üretilmesine başlama kararı aldı. Böylece Türkiye’deki üretim portfoyünü ve kapasitesini artırmış oldu. Bunun devamında Ankara’daki fabrikamız da sadece bir üretim tesisi olmaktan çıkarılmış, mühendislik ve ürün geliştirme faaliyetlerinde Alman meslektaşları ile ortak çalışmalar yapan bir Ar-Ge merkezi haline getirilmiştir.
Geçmiş yıllarda İstanbul’da faaliyet gösteren ve Volkswagen bünyesindeki 12 şirkete hizmet veren VW Bölgesel Tedarik Ofisi (RSO) Man’ın Ankara’daki tesislerine 2014 yılı başında taşınarak Man Türkiye A.Ş. bünyesindeki satın alma ofisimiz ile birleşti. Böylece VW Bölgesel Tedarik Ofisi’nin Türk imalatçılardan daha fazla tedarik imkân sağlanması amaçlanmıştır.
Ayrıca Bölgesel Tedarik Ofisi çalışmaları MAN’ın yıllarca Türk tedarikçileri ile kurduğu sağlam temelli ilişkiler üzerinden desteklenmektir. Daha önce grup bünyesinde Budapeşte’ye raporlayan ofis, bu birleşme kararı ile merkezi fonksiyonların bulunduğu Wolfsburg’a raporlama yapmaktadır. Bu da karar verme kabiliyetlerimizi şüphesiz Türk tedarikçiler lehine artırmıştır.
Ankara’daki fabrikamızda üretilen ürünlerin yerlilik oranlarını da her geçen gün artırmak gibi bir politikamız mevcuttur. Bunun yanı sıra Avrupa merkezli şirketimiz ve grubunuz bünyesindeki her yeni parça tedariğinde RSO ofisinin Türkiye’deki tedarikçilere yer vermesi gibi önemli bir görevi bulunmaktadır.
BARBAROS OKTAY: 35 yaşında olan Barbaros Oktay İstanbul doğumludur. Babasının mesleği nedeniyle Türkiye’nin değişik bölgelerinde tahsilini tamamladı. Kendisine nereli olduğu sorulduğunda “Türkiyeli” demeyi sevdiğini söyleyen Oktay, üniversite eğitimini Hacettepe Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünde tamamladı. Mesleki görevlerini sürdürürken Bilkent Üniversitesi’nde Executive MBA eğitimi aldı.
10 yılı aşkın bir süredir çalışma hayatına mühendis olarak başladığı MAN ticari araçlar bünyesinde devam eden Barbaros Oktay, şu anda otobüs satınalma süreçlerinin tamamından sorumlu olarak hizmet vermektedir. Polonya, Türkiye, Almanya, Güney Afrika ve Hindistan’a kadar dünyanın tüm bölgelerinde faaliyetlerini MAN Truck & Bus AG’nin merkezi olan Munih’ten yürütüyor. Yaklaşık 2 senedir Münih’te yaşıyan Barbaros Oktay, bu görev için Münih’e davet edildiğinde Almanya’daki bu pozisyon da MAN Türkiye çıkışlı ilk Türk olmanın verdiği gurur ve sorumluluk bilinciyle göreve başladığını ifade ediyor. Oktay, 7 yaşında bir kız babasıdır.
Haberin Kaynağı : TAYSAD
03.12.2014