Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu
Ekonomik Kriz ve Reel Sektör
Son söyleyeceğimiz sözü ilk başta söyleyelim Türkiye’yi çok daha büyük krizlerden koruyan yapı ülkemizdeki güçlü KOBİ işletmeleri, Yan Sanayi Üreticileri ve endüstriyel imalat sanayisidir. İktidarın finans + inşaat (beton) yönündeki bilinçli tercihleri sonucunda sanayimiz zor durumdadır. Sermaye piyasası-Borsa reel sektördeki gerçekleri yansıtmayan spekülasyon alanı olmuştur.
Elbette Türkiye ekonomisi kur-faiz kıskacından kurtarılmalıdır. Ekonomi sadece para politikalarından ibaret değildir. Mevcut sorunlar yapısaldır. Yeni mikro-ekonomi ve sosyal ekonomi programı gerektirir. Her şeyden önemlisi hukuk-demokrasi alt yapısı sağlam kamucu planlı ekonomiye geçiş artık şart olmuştur.
Diğer taraftan, sağlıklı bir ekonominin en önemli alt yapısı olan eğitim ve bilim ülkemizde çok kötü bir duruma gelmiştir, bitmiştir. Endüstrinin acil ihtiyacı olan ve inovasyonun ve yaratıcı ekonominin öngördüğü yüksek kalitede insan kaynağının, yüksek yetenek/yetkinlik düzeyinin mevcut eğitim sisteminde yetişmesi imkansızdır.
Evrensel kurallar basittir; bilim teknoloji üretir, teknoloji ürün-markaya dönüşür. Bilim özgürlüğün, araştırmanın, inovasyonun, yaratıcı düşüncenin olduğu dünyada ilk sıralarda yer alan üniversitelerde yapılır. Türkiye’de üniversiteler sadece diploma üretmektedir. Milli Eğitim ve Yükseköğretimde devrim yapmak kaçınılmazdır.
Ülkemizde çalışma çağındaki 64,5 milyon kişinin sadece 21,4 milyonu kayıtlı, tam zamanlı istihdamdadır. Çalışma ekonomisi ve sosyal güvenlik sistemi açısından bu durum kabul edilemez. Daha da vahimi; Gençlerde geniş tanımlı işsizlik oranı %32,5, genç kadın işsizliği ise %42,4!
Aile-Sosyal Politikalar Bakanlığı verileri incelendiğinde ülkemizde nüfusun yaklaşık %32’sinin yardımlarla ayakta durabildiği, iktidarın politikalarının sonucunda geniş halk kitlelerinin payına eşitsizlik, pahalılık, işsizlik, açlık, fakirlik düştüğü görülüyor. Gerçek gündem budur.
Soru şu: Dövizi frenlemek için uygulanan kur korumalı mevduat yani söz konusu servet transferi ile işsize iş yaratacak kaç fabrika açılabilir, kaç gencimize-kadınımıza başlangıç girişimci sermayesi verilebilir, öğretmen ataması yapılırdı!
İTO Ağustos verisine göre enflasyon yıllık %100 artarak son 24 yılın zirvesine çıktı. Bağımsız iktisatçıların ENAG VERİLERİNİ BAZ ALIRSAK BU ORAN %188’dir. Enerjiye yapılan yeni zamlarla birlikte üretici enflasyonu artmaya, tüketici enflasyonuna yansımaya devam edecektir. Böylece, bu rakamlara bakarak iktidarın enflasyon, yüksek üretim maliyetleri, ithalata bağımlı üretim ve sanayideki fiyat istikrarsızlığı ile mücadele etme niyetinin olmadığını maalesef görüyoruz. Daha da önemlisi mevcut iktidarın ekonomik tercihi reel sektör yani üretim değildir. Bankaların, finans sektörünün çok yüksek karlılık oranlarından, KOBİ’lere uygulanan yüksek faizli ticari kredilerinden bunu görmek zaten mümkün. Kamu kaynakları beton-inşaat ve finans sektörünü yüksek karlarla finanse etmek, mutlu bir zengin azınlığa servet transferi yapmak için kullanılmaktadır.
Gelelim iktidarın çok övündüğü dar gelirli için, geniş halk kitleleri için, hatta can çekişen üreticiler için hiç bir şey ifade etmeyen büyüme rakamlarına; ilk çeyrek büyüme 7,6! olarak açıklandı. Kontrolsüz, plansız, yatırımsız, üretimsiz, cari açığa, ithalata, sıcak paraya, faizciliğe, tefeciliğe bağımlı büyüme. Bir avuç zenginin servetine servet katan söz konusu büyümeden milletin payına sıfır refah payı hatta gerçek enflasyonun çok altında maaşlar nedeniyle daha fazla yoksullaşmanın düştüğü FAKİRLEŞTİREN büyümedir.
Bilim ve Dijital Teknoloji çağında milletimiz hiç hak etmediği ekonomide durgunluk, verimsiz ihracat, cari açık, düşük gelir sarmalı, yüksek işsizlik, hiper enflasyon, sosyal adaletsizlik, yanı sıra 3Y yani YOKSULLUK-YOLSUZLUK-YOZLAŞMA içinde namusluların-liyakatlıların kul hakkının yendiği mutsuz, umutsuz bir yaşama terk edilmiştir.