Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu
Güçlü Bir Tarım Ekonomisi İnşası Milli Egemenlik Konusudur
Tarım, gıda tüketiminin güvencesi, gıda güvenliğinin anahtarıdır. Artan dünya nüfusunu, ülkemizin nüfusunu, düzensiz göçleri ve sürdürülebilir bir geleceği düşündüğümüzde, mevcut alanların korunmasıyla birlikte tarım alanlarımızı arttırmanın yolları ile ilgili yeni bir planlı stratejik yönetim modeli oluşturulmalıdır.
Tarım arazilerinin korunması ile ilgili yapılan tüm çalışmaların bütüncül bir yaklaşımla bir araya getirilmesiyle mümkündür.
Doğru tarım politikaları ile bırakınız tüm Türkiye’deki tarım arazilerini sadece Erzurum-Kars, Balıkesir- Konya ve bunlara yakın illerin tarım ve hayvancılık alanındaki sektörel potensiyeli ile ülkemiz tüm dünyada söz sahibi olabilir.
Ancak, kentlerde yaşanan çarpık sanayileşme ve amaç dışı tarım arazisi kullanımı yani birçok kentimiz ve şehirlerimizde yaşanan facia kontrolsüz betonlaşma ülkemizin tarım sektörüne ve gıda güvenliğine büyük darbe vurmaktadır.
Özellikle kentlerin çeperlerinde yaşanan imara, betonlaşmaya yani inşaat kapitalizmine açılan her verimli tarım arazisi adeta bir TARIM SOYKIRIMI olarak tanımlanabilir.
Oysaki, bugün gelişmiş tüm medeni ülkelerde özellikle Pandemi sonrası özellikle kentlere yakın tarım arazilerinde yapılan tarımsal üretimin önemi yeniden keşfedilmiştir.
Kent merkezlerinden çok uzak bölgelerden temin edilen gıda ürünlerinin kitlesel salgın COVİD ile birlikte yaşanan ulaşım, tedarik, lojistik ve hatta üretim sorunlarının en çok büyük Mega Kentleri etkilediği görülmüştür.
Ayrıca, ülkemizde güçlü demir ve deniz yolu ulaşımı eksikliği dolayısıyla gıda ekonomisinin kara yolu lojistiğine-nakliyesine bağımlılığı dışa bağımlı enerji yapımız yani petrol-doğal gaz nedeniyle yüksek kur artışları ile birlikte yüksek gıda enflasyonuna neden olmaktadır.
Son yıllarda yaşanan yüksek enerji-yakıt maliyetleri nakliye sorununu büyütmüş dolayısıyla pahalı gıda tüketimini daha da önemlisi üretim maliyetlerinin dehşet verici boyutlarda artmasına kırsalda da üretimin daralmasına neden olmuştur.
Bugün gelinen noktada tüm dünyada gıda, beslenme dolayısıyla açlık riski konusu ulus devletler için bir beka sorunu olarak görülmektedir. Özellikle son yıllarda etkisini daha da hissettiren küresel iklim krizi ve beraberinde gelen kuraklık ve su sorunu konunun ciddiyetini artırmaktadır.
Hiç kuşkusuz, tarım sektörü, gıda ekonomisi adeta yeniden stratejik ve yaşamsal yükselen bir değer olmuştur. Bu itibarla, tarım ekonomisi ve endüstriyel tarım ulusal bir egemenlik konusu olarak ele alınmaya başlanmıştır.
Tarımsal üretimi planlamak, tarımda verimliliği artırmak, dijital teknoloji devriminin bir ürünü olan akıllı tarıma-tarımda endüstri 4.0-ve-5.0 acilen geçmek ve tarımla birlikte tekrar gündeme gelen SU konusuna eğilmek tüm ülkelerin öncelikli yaşamsal misyonu haline gelmiştir.
Bu bağlamda, ülkemizde özellikle kentlerin etrafında yer alan son derece stratejik-ekonomik-yaşamsal öneme haiz tarım arazileri başta olmak üzere ülkenin tarıma elverişli tüm toprakları hemen korunmaya alınmalı, tıpkı kültürel ve tarihi bir miras, sit alanı gibi ve aynı zamanda bizden sonraki nesillere aktarılması gereken bir hazine olarak kabul edilmelidir.
Genel ve yerel yönetimler, Şehir planlamacıları, ziraatçılar, yerel belediyeler ve diğer tüm paydaşlar ile birlikte tıpkı imarlı arsalar, ticari arsalar gibi TARIM ARSALARI statüsü geliştirilerek, tarımsal üretim korunmalıdır.
Tarımsal üretim dışında arsaların inşaata veya betonsal her hangi bir yapılaşma ile talan edilmesine izin verilmemeli ve çocuklarımızın geleceğinin yok edilmesi pahasına toprak rantı üzerinden haksız zenginleşmeye müsaade edilmemelidir. Bu anlamda, yasal bir düzenleme ile tarım arazilerine ya da tarıma elverişli tüm topraklara ‘Tarım Arsası’ statüsü verilmek suretiyle bu toprakların değeri kıymetlendirilir, korunabilir.
Sürdürülebilir kalkınma, insan ile doğa arasında denge kurarak doğal kaynakları tüketmeden, gelecek nesillerin ihtiyaçlarının karşılanmasına ve kalkınmasına imkan verecek şekilde bugünün ve geleceğin yaşamını ve kalkınmasını programlamayı ifade etmektedir. Dolayısıyla, en önemli doğal kaynaklardan biri olan tarım arazilerinin bilinçli bir şekilde kullanılması sürdürülebilir yaşam ve sürdürülebilir ekonomik-sosyal kalkınma açısından önem arz etmektedir.
Türkiye, jeolojik yapısı, iklimi, bitki örtüsü ve topoğrafik koşulları ile dünyada yaygın olarak bulunan büyük toprak gruplarının çoğunu kapsamaktadır. Biyolojik çeşitliliği koruma boyutuyla da bu konu çok önemlidir.
Tarım arazilerinin tarım dışı amaçlar için kullanılması yasaklanmalıdır. Tarım arazilerinin gerek kentlerde gerekse gelişen şehirlerimizde imara açmak cinayettir çünkü; çok büyük ekonomik, ekolojik ve toplumsal kayıplara, kamu zararına neden olmaktadır.
Aynı zamanda bir beka sorunu olan tarım politikalarının geliştirilmesi ve uygulanmasında kamu yararının gözetilmesi esastır.
İnsanlığın geleceği için gıda arzı güvenliğine, tarımsal arazilerin ve biyolojik çeşitliliğin korunması ve ekolojik dengenin bozulmamasına azami gayret gösterilmelidir.
Birleşmiş Milletler sosyal gelişim hedeflerinin ve AB’nin sürdürülebilir kalkınma ve YEŞİL DÖNÜŞÜM için yenilenen stratejilerinde belirlenen temel konular; iklim değişikliği/İklim krizi, temiz enerji, temiz su, sürdürülebilir ulaşım-tedarik-lojistik, sürdürülebilir/sorumlu üretim ve tüketim, halk sağlığına yönelik tehditler ile mücadele, doğal kaynakların daha iyi yönetilmesi, sosyal kapsamın genişlemesi, nüfus ve göç, küresel yoksullukla mücadele ve en önemlisi ise Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımının önlenmesidir.
İstisnai durumlarda; Kamu yararı gözetilerek yol altyapı ve üstyapısı faaliyetlerinde bulunacak yatırımlar, Yenilenebilir enerji kaynak alanlarının kullanımı ile ilgili yatırımları, Jeotermal kaynaklı teknolojik sera ve turizm yatırımları için bu arazilerin amaç dışı kullanım taleplerine, toprak koruma projelerine uyulması kaydı ile ancak genel ve yerel yönetimler tarafından izin verilebilir.
Besin arzı için sınırlı olan verimli tarım arazilerine tarımsal üretim dışında yatırımların yapılması örneğin sanayi tesislerinin kurulması sadece verimli topraklara zarar vermemekte aynı zamanda tarımsal üretimin de zaman içinde verimi düşük tarım arazilerine kaymasına neden olacaktır.
Türkiye’de tarımsal yapının etkinleştirilmesi ve tarım sektörünün rekabet edebilirliği sektörün doğal kaynakları olan toprak, su ve bitki örtüsünün sürdürülebilirlik çerçevesinde korunması ile mümkündür.
Yoğun bir şekilde gerçekleşen kentsel genişleme tarım arazilerine zarar verirken aynı zamanda kıt olan doğal kaynakların yok olmasına ve açık alanlardan faydalanmanın azalmasına neden olmaktadır.
İnsan ihtiyaçlarının gereği olarak yürütülen kentleşme planlamalarında-konut projelerinde yer üstü zenginliğimiz ve doğal kaynağın bir getirisi olan tarımsal üretimin zarar görmesini önleyici önlemler çerçevesinde çalışmalar yapılmalıdır.
Kentsel planlama, planlama hiyerarşisinin her aşamasında sürdürülebilirlik kalkınma kavramı dikkate alınarak yapılmalıdır. Ayrıca tarım politikaları ile kentleşme politikalarının birbirine uyumlu olması sağlanmalıdır.
Yapısı itibariyle çoğaltılamaz, ithal edilemez nitelikte olan bu ülkenin verimli ve bereketli tarım arazilerini amaç dışında kullanılmak yerine temel-yaşamsal besin gereksinimlerinin kaynağı olması itibariyle niteliklerinin akıllı tarım-teknolojik tarım yöntemleri ile iyileştirilerek rasyonel bir şekilde kullanılması sağlanmalıdır.
Hiç kuşkusuz ki; toplumun besin gereksiniminin sürekli olarak sağlanması, sağlıklı yaşam çevrelerinin oluşturulması için sürdürülebilir tarım politikalarının bilim ve teknolojik gelişmeler çerçevesinde sürekli geliştirilmesi gerekmektedir.